Türkiye, "jeo-stratejik değerini" kaybetti mi?

 

Türkiye, "Jeo-Stratejik değerini" kaybetti mi?
Ya da, Erdoğan Batı Klübüne dönebilir mi?
Uluslararası ilişkilerde, "ilkeli olmak" oldukça anlamlı ve değerli. Tıpkı bireysel ilişkilerdeki gibi.
İlkeleriniz, "küresel konumunuzu", kürsel konumunuz da "ittifaklarınızı" belirler.
Türkiye, Erdoğan'dan önce; Batılı, NATO'nun sadık ortağı, laik, Arap toplumlarının iç işlerine karışmayan, modern Müslüman, İslam ve Türk Dünyasına mesafeli, devletçi, kötü demokrat.. Bu duruş, Kemalizm ile tanımlanabilir.
Image
Ama konumuz bu değil.
Konumuz: Türkiye'nin uluslararası ilişkilerine tesir eden "jeo stratejik değerini yitirip, yitirmediği".
Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u alması sonrası, küresel gelişmeleri okuyamayan Osmanlı entelektüeli; okyanuslara açılmayarak, nasıl coğrafyasını "değersizleştirdiyse", Türkiye'yi fetheden Erdoğan da, kişisel tercihleri ile, "Türkiye'nin jeo-startejik değerini" sorgulatır hale getirmiştir.
AB üyeliği, NATO üyeliği, Demokratik-Laik rejimiyle Rol-Model olması, Rusya'ya karşı avantajları ile Batı Alyansına katkıları, Ilımlı İslam anlayışı, gibi değerleri ile küresel konumu ve ittifakları belirlenmiş "Eski Türkiye'nin" gelin bugününe bakalım.
"AB üyeliği staratejik hedefi" artık yok:
Türkiye'nin jeo-stratejik değerini en çok yükseltecek hedefti. Medeniyet, bilim, teknoloji, hukuk-özgürlükler, coğrafyada cazibe merkezi haline gelme..vb..bütün bu alanlarda, yıldızlaşan bir Türkiye görmeyi umuyorduk.
Erdoğan, iktidara gelince, "ABD'nin tavsiyesi ve diktesi ile", AB'ne üyeliği stratejik hedef olarak belirlemişti. Kemalist orduya karşı, iktidarını korumak için bunu gerekli görüyordu.
AB hedefi; hukuk ve demokrasi, özgürlükler ve insan hakları, yönetimde ve ihalelerde şeffaflık talep ediyordu. Erdoğan, "Kemalist Orduyu kontrola alıncaya kadar" buna evet dedi. Yönetimde güçlenince, Erdoğan AB değerlerini, kendi politik-ideolojik hedeflerine aykırı, iktidarını sürdürebilme yeteneğini kısıtlayan hususlar olarak görmeye başladı ve AB hedefinden vazgeçti.
Erdoğan'ın artık böyle bir hedefi yok. AB ile ilişkiler, göçmenleri Avrupa'ya göndermeme karşılığı ile sınırlı.
NATO'nun "güçlü ve sadık ülkesi Türkiye" artık yok:
NATO; demokrasileri korumak, Rus yayılmacılığını önlemek, aşırılık yanlısı radikal akımlarla (bu silahlı cihatçı selefi akımlar anlaşılmalı) mücadele etmek vb.. gibi görevleri olan "Batı Blokunun Askeri Gücü".
Erdoğan'ın değerleri ile NATO'nun değerleri uyuşmuyor.
Erdoğan; demokrasiyi, iktidarının sürdürülebilirliğine tehdit olarak değerlendirdiği ve ondan demokrasi talep etmeyen Rusya ve Çin ile de ilişkiler kurmayı arzu ettiği için, NATO değerlerine sadık kalmadı. Hatta, NATO'yu da tehdit olarak görmeye başladı ve halkını da "dışgüçler" ülkemize saldırıyor, söylemiyle ikna etti. Yanılmıyorsam "15 Temmuz darbe girişiminin" arkasında NATO-ABD olduğu söylentileri bile yayıldı.
Erdoğan; "iktidarı üzerinde baskı oluşturabilir endişesi ile", NATO'nun 2. güçlü ordusunu da zayıflatmayı seçti. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası, Ordu içinde NATO ile ilişkilere önem veren neredeyse bütün kadrolar ordudan uzaklaştırıldı ve milliyetçi-dindar-Kemalist kadrolar, ordu yönetimine hakim kılındı. Şimdi Kemalistler de diskalifiye ediliyor.
Erdoğan; "diyet borcu" olarak Rusya'dan S-400'leri alınca, NATO'nun belkemiği F-35 savaş uçağı projesinden de çıkarıldı. Türk ordusunun F-16 savaş uçaklarının yenilenmesi ABD Kongre kararlarına bağlı ve belirsiz. Hava gücü yıpranmış. 1996-97'de prototipi üretilen Altay tankının hala seri üretimine geçilememiş. "Gerçek jeopolitik değeri" ile kıyaslandığında, oldukça zayıf bir silahlı güç haline gelmiş, Türk ordusu.
Erdoğan'ın yarattığı Anti NATO, anti ABD iklimi, hem ABD ve hem NATO'yu Yunanistan ve Kıbrıs'a yaklaştırdı. Yunanistan ve Kıbrıs, ABD için yeni üs alanları oldu. Yunanistan Dedeağaç'a ve Girit adasına yeni üsler yapıldı. Kıbrıs ile askeri-güvenlik anlaşmaları imzalandı.
ABD-Türkiye-NATO-Yunanistan linki kırıldı, Türkiye, kendini dışarıda buldu.
Erdoğan, hem AB'den hem NATO'dan uzaklaşırken ve aslında kuracağı yeni yönetim modelini garantiye alıyordu.
Türkiye'nin Rusya'nın "alternatif kutup oluşturma emellerine" destek vermesi:
Batı ve Rusya 2 karşıt blok ve Türkiye Batı blokunda. Ne beklersiniz Türkiye'den? Kendi Blokunun güçlenmesine ve kendi bloku içinde ülkesinin güçlenmesine çabalamasını değil mi? Ama öyle olmadı. Erdoğan, "demokrasi istemeyenleri" kendine daha yakın buldu.
Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinde, Batı'nın Rusya'ya uyguladığı yaptırımları uygulamayan tek NATO hükümeti, Erdoğan hükümeti oldu.
Rusya'nın yıkılması, en çok "Türklüğe hizmet edecekken", Erdoğan, "2 ülkeye de eşit mesafedeyiz" diyerek, pek çok konuda Rusya'nın rahatlamasına katkı verdi. Rusya'ya uygulanan yaptırımlar Türkiyeli şirketlerce delindi. ABD'nin pek çok ikazından sonra yaptırımlara dikkat edildi. Yani Rus savaş makinası, dolaylı da olsa Erdoğan hükümetince de desteklenmiş oldu. Üstelik NATO Ukrayna'yı desteklerken.
Türkiye'nin, Demokratik-Laik rejimiyle İslam Dünyasına Rol-Model olması:
Öyleydi.. Türkiye ve Erdoğan, Ortadoğu coğrafyasındaki pek çok ülke ve toplum için rol-modeldi. Arap Baharında "demokrasi için yola çıkılmıştı". Ama diktatoryal rejimler yıkılıp, İslamcı rejimler kurulmasına dönüştü iş. Ve Türkiye, "silahlı selefi cihatçılarla paralelizasyonda" bir Ortadoğu ülkesi oldu. Elbette, Türkiye'nin içi de bu dönüşüme ayak uydurdu. Erdoğan; İslam ve milliyetçilikle süslenmiş katı devletçi bir rejim kurdu.
Bu "yeni rejim" Erdoğan için, iktidarını korumada bir manevela olarak kıymetli oldu, ama Türkiye'nin Batı nezdinde değerli olan, "İslam Dünyasına rol model olma özelliği" sıfırlandı. Suriye'de görüldüğü gibi, selefi cihatçı silahlı grup olan HTŞ ile yol arkadaşlığına vardı iş. Zaten Erdoğan'ın da Arap Baharı Planı buydu. islamcı rejimler kurmak.
Erdoğan yaptıkları ile, Türkiye içinde "yıkılmaz-değiştirilemez bir iktidar" elde etti. Ancak, bu islamcı-milliyetçi-fetihçi yeni doktrin dışarıda ne ölçüde işe yarar? Ona da Suriye üzerinden kısaca bakalım.
Erdoğan ekibinin, HTŞ-İdlip ekibi ile derin ve uzun soluklu bağları olduğu, Türk dışişleri bakanının açıklamalarından anlaşıldı.
Ancak, reel zemin, bu bağları gevşetecek gözüküyor.
  • Colani'nin Suudi Arabistan çizgisini izlemesi, İsrail'in güvenliğini dikkate alan hassasiyeti, Suriye Kürtleri konusunda, Türkiye'nin istediği ölçüde "agresifleşmemesi", Türkiye'nin de Suriye'de reel politik ile yüzleşeceğine işaret ediyor.
  • Suriye'nin geleceği toplantısı yapılıyor, İtalya'da. Türkiye çağırılmıyor. Batı-Türkiye-Ortadoğu linkinin koptuğunun açık göstergesi. Yerine, AB-ABD-Körefez Ülkeleri-Suriye linki kurulmuş.
  • İsrail, Suriyenin güneyini (Golan Doğusu) işgal etti ve Durzi toplulukların, Suweyda ve Şam doğusunda hamiliğini yapıyor. Türkiye'nin güney sınırındaki Kürtlerle, İsrail ilk defa açıkça ilişki kuruyor ve "Kürtlere saldırıyı durdurun diyerek" Erdoğan hükümetine gözdağı veriyor.
Suriye'de Kürtlerin Statü elde etmesinin ve İsrail'in Suriye'ye nufuz etmesinin önüne geçemiyor. Neden? Tercihlerinden. Jeo-stratejik konumu işe yaramıyor, ya da kısıtlı işe yarıyor.
Kürtler konusunda da Erdoğan'ın tercihleri Türk Jeo-politiğini daraltması:
Erdoğan'ın; islamcı-milliyetçi-devletçi doktrini, bölge Kürtleri ile de ilişkilerini sınırlandırıyor. Doktrin, Kürtlerin statü kazanmaması üzerine kurgulu.
Bu durum, Türkiye'nin yeni coğrafyalara ve yeni ortaklıklara açılmasını, AB ve ABD ve de NATO gibi demokratik ortaklarla sıkı işbirlikleri kurabilmesine engel oluyor.
Sizlere, bazı parametrelerde, Türkiye'nin jeo-stratejik değerini kaybedip, kaybetmediğini analiz ettim.
Jeo-politik/jeo stratejik değer; hedefleriniz, ortaklıklarınız, gücünüz, ilkeleriniz ile değerlenebilir veya değersizleşebilir.
Türkiye'nin jeo-politiği/jeo-startejik değeri; demokrasi ile, çok kültürlülükle, özgürlüklerle artabilirdi. Zira; bu coğrafya Anadolu ve tarih onun kültürler arenası olduğunu gösteriyor. Ayrıca, otokrat rejimlerle dolu bu coğrafyada, Türkiye'nin demokrasisi ve özgürlükleri ile, halklar için cazibe merkezi olmasını gerektiriyor.
Erdoğan; kendisi için güzel bir ülke ve devlet yaratmış olabilir.. Ama benim kanaatim, Türkiye'nin jeo-stratejik/jeo-politik değerini azalttı.
Bir de siz değerlendirin.
Adelina Sfishta

Yorumlar