İran ve Çin Stratejik ortak oldu. Asrın savaşını beklemeli miyiz?

İran ve Çin’in stratejik işbirliği ve küresel dengelerin değişimi



Ağustos 2020’de, küresel dengelere etki edebilecek kapasitede bir anlaşma gerçekleşti.

Mahalli gündemlere odaklandığımız bir zamanda, İran ve Çin 25 yıllık “stratejik” bir anlaşmaya imza atıverdi. Sessiz-sedasız.

Anlaşma; basit bir “enerji” anlaşması niteliğinde değil. “Askeri-güvenlik boyutu” da olan bir anlaşma. İran ve Çin… İki “derinden işleyen” mekanizma. Düşünmek ve tedbirli olmak gerek.

İki ülke de benzer özelliklere sahip:

- İkisinin de “küresel” ve “bölgesel” emperyal vizyonu ile “fethedeceği hedefleri” var.

- İkisi de ABD ile “düşman” ve ABD ile “soğuk savaş sürecinde”, “sıcak çatışmaların eşiğinde”.

- İkisi de “sinsi-derin dehlizleri” olan “istihbarat devleti” modeline sahip.

- İkisi de “diktatöryal” rejim.

- İkisi de “Türkleri” ve birçok toplumu esareti altında tutuyor.

İkisi de “işgalci”.

İkisi de “komşuları için tehdit” ve “iktidar dizaynı” ile meşgul.

İran; 1979’da gerçekleştirdiği İran Devrimini, kısa sürede “sekülerleri elimine ederek, “İran İslam Devrimine” dönüştürdü. “Fars Derin Devleti” de; Şiiliği, “Şii Siyasal İslam ideolojisinin” enstrümanı haline getirdi ve “Pers coğrafyasında yeniden genişleme” için kullanmaya başladı.

İran; Pers emperyalizminin, din giydirilmiş “Neo Persçilik” modeli aslında.

İran; “Şii Siyasal İslam” olarak örgütlendiği, “Pers yayılmacılığının” merkezi.

İran; “Şii Siyasal İslam’a” ilaveten, ikinci stratejik adımını, “balistik füzelere ve nükleer silah yapabilme kapasitesine” sahip olmak, olarak belirledi.

“Kitlesel imha silahına sahip olmak”.

İran; “konvansiyonel savaş kapasitesi zafiyetini” ortadan kaldıracak, ABD ve İsrail nükleer kapasitesine karşı “caydırıcılık” oluşturabilecek, İsrail’i “tek hamlede yok edebilecek” nükleer silaha sahip olmayı, “Şii Siyasal İslam ideolojisinin” vazgeçilemez hedefi olarak görmekte.

İran’ın nükleer silah kapasitesine sahip olması, tek başına; İsrail’in varlığı ile izah edilemez.

“Nükleer kapasite”; Türkiye ve bölgedeki Arap ülkeleri ile “konvansiyonel seviyedeki rekabeti” hesap dışı bırakır ve İran’ın, “stratejik baskı oluşturabilen bir ülke” konumuna “sıçramasını” sağlar. Çok ciddi ve riskli bir kapasite.Bölgedeki bütün dengeleri İran lehine değiştirir.

Yani, “İsrail düşünsün” demekle geçiştirilecek bir mesele değil.

İran’ın üçüncü en önemli stratejik adımı ise, “paramiliter güç kapasitesine sahip olmak.” Paramiliter güç bakımından İran, bölgenin bir numarası. 40 yıllık bir tecrübeye sahip. Lübnan, Suriye, Irak, Yemen, Bahreyn gibi birçok “sıcak çatışma alanlarında denenmiş” paramiliter güçleri var.

İran, bütün bölge ülkelerindeki Şii inanca sahip toplumları; “ideolojize-organize-ajite-hareket ettirebilme-yönetebilme-savaştırabilme” kapasitesine sahip. “Hizbullah”, “İslam Devrimi Muhafız Birlikleri”, “Kudüs Gücü”, “Kataib Hizbullah” gibi yarı askeri yapılarla sahada fiilen çatışıyor.

İran’ın Lübnan’daki Hizbullah’a yıllık desteği 1 milyar dolar civarında. Bu size bir fikir verebilir.

İran; sürekli geliştirdiği bu kapasitesi nedeniyle de, ABD ve İsrail ile bazı Arap ülkelerinin “hedefi”. İran, Proxy güçleri ile “ucu açık” bir savaşın içinde.

Bir de Çin’e bakalım.

Çin, kendine özgü geliştirdiği “Maoist-Kapitalist” rejimle; bütün halkını köle haline getirmiş, kölelerini makinaların çarklarına dönüştürmüş, acımasız bir “diktatörlük.” İnsan öğüten-tüketen, karşılığında ucuz üretim yapan dev bir sanayi.

Çin’in “emperyal silahı” artık “Maoizm” değil, “ucuz üretim kapasitesi”.

Ucuz üretim kapasitesi; “faşist bir yönetimi”, “esaret altında yönetilen bir toplumu”, “üretimde kullanabileceği kaynaklara ulaşabilmeyi”, “ürettiklerini de pazarlara ulaştırabilmeyi” gerekli kılmakta.

Çin bu nedenle; içeride halkını “askeri diktatöryal rejimle” zapt ederken, “bir kuşak bir yol” projesi ile “kaynaklara ve pazarlara erişimi” güvenli hale getirmeye çalışmakta. Bu da Çin’i, giderek büyüyen “askeri güç” haline dönüştürüyor. Savunma bütçesi 200 milyar dolar.

Çin’in bu ihtiyaçları, ABD ile Güney Asya ve Afrika’da “ucu açık bir rekabete” girmesini gerektirmekte. İran’la yapılan anlaşmaya göre, yeni rekabet alanı Orta Doğu. Bu rekabet, “askeri güç kullanımını” da kapsayacak gözükmekte.

ABD; Çin’in yeni stratejik silahı olan “ucuz üretim kapasitesine” karşı, son yıllarda “ticaret savaşlarını” başlattı. Çin’in ucuz üretim gücü ile ABD üretim gücünün baş edebilmesi zor.

“Ticaret savaşlarında başarı”, ABD’nin “bir kuşak bir yol projesini” bloke edebilmeyle de alakalı olacak. Bu nedenle ABD; Çin’e giden enerjiyi “istediğinde kesebileceği-sınırlandırabileceği” bir yapı oluşturması zorunlu. Çin de, kesintisiz enerjiyi garanti altına almak zorunda.

“Asrın rekabeti” sürecini yaşadığımız bu zamanda, meydana gelen gelişmeleri ve Çin-İran’ın “stratejik müttefiklik tercihini”, bu tablo üzerinden de okumak uygun olur.

Çin; sıkışan “Pers egosunun” açtığı kanallardan, İslam Dünyasına ve Orta Doğu’ya “girmeye”, yeni bir “küresel rekabet alanı” oluşmaya çalışıyor. Son derece stratejik bir eşik.

Bu yeni rekabet alanı, savaşlara sahne Orta Doğu’da askeri tedbirleri de kapsamak zorunda. Çin’in; askeri “yükümlülüklerini” artırması, askeri etki alanını Orta Doğu’ya doğru “genişletmesi”, yerel aktörlerle “nükleer işlere ve balistik füze işlerine bulaşması”, belki de “paramiliter savaşlara” karışması, gibi son derece tehlikeli oyunlara neden olacak gözüküyor.

Çin’in, “Şii Siyasal İslam’ı” ile el sıkışması, Çin’in Ortadoğu’ya “nüfuzunda”, tehlikeli ancak “çarpan etkisi” hayli yüksek “içinden çıkılması çok zor” bir formülü gündeme taşıyacak.

Mevcut rekabetin, “asrın savaşının nedeni olabileceğini” dikkatlerden uzak tutmamak gerek.

Hatırlarsanız, Çin-Pakistan’la “bir kuşak bir yol” projesi kapsamında, Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru (CPEC) oluşturma anlaşması yapmış idi. Doğu Türkistan-Kaşgar’dan, Pakistan-Gwadar limanına inen, 3000 Km’lik ticaret koridoru için 60 milyar dolarlık bir anlaşma yapılmıştı.

Ardından gelen gelişmelere dikkatli baktığımızda, aslında “bizim dünyamızda görülmese de”, şiddetli ve zincirleme reaksiyonların, dozu gittikçe artan bir şekilde, sürdüğünü fark edebiliriz.

Hindistan, Keşmir’in işgal ettiği bölgesini, topraklarına kattı. Bu adımın, Hindistan-Pakistan gerilimini artıracağı ve buna bağlı olarak Keşmir bölgesini “sıcak çatışma” içine çekeceği açık.

Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru da işte tam bu bölgeden geçiyor, Keşmir’den.

İran'la yapılan anlaşmaya bağlı olarak İran güneyinden alınan ve milyarlarca dolar yatırımla, büyük bir liman haline getirilecek olan Chabahar balıkçı limanı bu riski azaltacak.

Canımız Uygurlara kurban olsun, umalım özgür olsunlar. Ama adımlarında elbette dikkatli olsunlar. Hesaplarını iyi yapsınlar. Uygur meselesindeki tansiyonun “küresel ölçekte yükseltilmesi” de, bu rekabetle uyumlu gözüküyor. Dikkat etmeliler.

Afganistan’da ABD-Taliban uzlaşısı, Taliban’ın Afganistan yönetimine dahil edilmeye çalışılması, “Sünni Siyasal İslam’ın”, Pakistan toplumsal dengelerine de etki edecek şekilde aktive edilmesine kapı aralaması anlamı taşır. Pakistan'da yüksek oranda Taliban'ı oluşturan Peştun etnik unsuru yaşamaktadır. İran’ın, bu barıştan rahatsız olması ve “Sünni Siyasal İslam’ının” diğer paramiliter unsurlarından olan, Afganistan IŞİD’inin yapılanmasını alevlendirmesi dikkat çekicidir.

Bölgeyi ve meydana gelecek olayları, bu stratejik mücadelenin adımları olarak görmek gerek.

Çin ve İran, söz konusu anlaşma ile ne yapmaya çalışıyor?

İran, politik emellerine hizmete “amade” dev gibi bir gücü arkasına almaya çalışıyor. 400 milyar dolarlık bir anlaşma. Petrol ve gazı satabileceği bir süper güçle stratejik bağlantı. Dünya’nın petrol akışının geçtiği Hürmüz Boğazı’nda, Çin askeri güvencesi veya en azından Umman Denizinde askeri güvence. Askeri ve güvenlik alanında işbirliği ve güvence. Yeni silah teknolojilerinde işbirliği. Uluslararası kuşatılmışlıktan kurtulma. Ekonomik destek sayesinde, bölgede Şii Siyasal İslam eylemlerini sürdürebilme. Tam 25 yıllığına varlık garantisi.

Çin ise; Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru Keşmir’deki sıcak çatışmalar nedeniyle kesintiye uğrarsa, İran-Afganistan-Doğu Türkistan üzerinden, Avrupa'ya ulaşabileceği karasal bağlantı elde edebilme. Körfez’deki İran deniz yolları haklarından istifadeyle, enerji akışını sürdürebilme. Mümkün olmazsa, İran petrolünü Umman denizi karşısında oluşturulacak yeni, dev limana, Chabahar limanına, aktarma ve buradan Çin gemileriyle Çin’e transfer edebilme yeteneği kazanma.

Görünürde masum gözüken bu anlaşma, “küresel ve bölgesel dengeleri bozabilecek nitelikte”.

Bu anlaşmanın, İran’ı “kontrol edilemez kapasiteye” yükselteceği kesin. Özellikle balistik füze ve nükleer silah kapasitesi açısından. 

İsrail’in “güvenliğinden” bahsetmek mümkün olmaz. Trump için, “sıcak savaştan” başka çözüm kalmaz.

İran doğusundan Çin’e kadar olan bölge (Afganistan, Doğu Türkistan) ilaveten Pakistan-Hindistan, sıcak çatışmaların yeni alanı olur.

Çin, ABD ile yürüttüğü “küresel rekabette”, paha biçilmez bir “partner” elde etmiş olur.

Çin, “enerji güvenliği” için çok önemli bir adım atmış olur. ABD veya Rusya kontrolünde olmayan bir ülke ile enerji işbirliği sağlar.

Ancak olabilecekler ve taşıyacağı riskler, bu anlaşmanın uygulanabilirliğini, derin şüphe altında bırakır.

Zira anlaşma, küresel dengeleri değiştirebilecek sonuçlara gebedir.

Mevcut "küresel patron" ABD, bu konuda "savaşı" göze alabilecek gözüküyor.

Ya da, İran "demokratikleşerek" bu anlaşmayı askeri hedeflerinden uzaklaştıracak ve normal ticari anlaşma ölçüleri içerisinde uygulayacak.

Büyük riskler ve büyük savaşlar çağı sanırım ufukta.

Yorumlar

  1. İran için; "emperyal vizyon ve işgalci" nitelemeleri ne ne kadar gerçekçi bilemiyorum. Tabii denize düşen yılana sarılır misali, ambargolar altında boğuşan İran'ın Rusya ve Çin ile yakınlık kurması çok ta şaşırtıcı olmasa gerek diye düşünüyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. okuduğunuz için teşekkür ederim. kaygılarınıza katılırım. yumurta tavuk paradoksu

      Sil
  2. Dunyadaki yeni iliskileri ve gelismeleri anlayabilmek icin cok detayli bir analiz. Makale tadinda. Butun yonler masaya yatirilmis. Konun meraklilari acisindan basucu degerlendirmeler iceriyor. Nacizane kanaatim yazinin belki dogrudan konusuna dahil olmasada, İran derin devleti ile İsrail arasindaki ihtiyac iliskisi, birbirlerine bagimlilik da bir paragrafla ilave edilebilecegini dusundum. Ben makaleden cok yararlandim.Emeginize saglik. Paylasiminiz icin tesekkurler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. okuduğunuz için teşekkür ederim. düşüncelerinize katılıyorum. perslerden bu yana bir dayanışma da var. ancak bu bölgedeki diğerlerinin etkisi ile mi, yoksa pers yapılanmasında yahudi entelektüelin etkisi mi, bu konuda fikirlerim henüz net değil, okumak araştırmak gerek.

      Sil
  3. İran; Pers emperyalizminin, din giydirilmiş “Neo Persçilik” modeli,tanımınız mükemmel.Türkiye de,son yıllar da tarih boyunca olmadığı kadar etkin olmaları ve kitlelere bunu yutturmaları da,bu maskenin nedenli kullanışlı olduğunun bir kanıtı diye düşünüyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. okuduğunuz için teşekkür ederim. geriye çekilip, uzaktan bakmayı başarabilsek, belki "resim" daha farklı gözükecek, ancak başaramıyoruz..

      Sil
    2. Sürekli tekrarlanan klişe bir söylem var: İran-İsrail çatışması...
      Aslında çatışma değil bu, iki tarafı da yaşatan ve besleyen bir hâl bu. İkisinin de varlık gerekçeleri sürekli çatışma hâlinde olmalar...
      Güzel bir yazı...

      Sil
    3. okuduğunuz için teşekkür ederim..

      Sil
  4. Elinize dilinize sağlık çok faydalı bir yazı olmuş. Lakin burada Türkiye'nin konumundan da bahsetmeyi ihmal etmemeliydiniz diye düşünüyorum. Sonuçta bölgede oluşabilecek bir sıcak savaşta Türkiye çok büyük önem arz etmektedir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Okuduğunuz için teşekkür ederim. Türkiye'nin ve Rusya'nın pozisyonları çok önemli. Onu da, anlaşmanın ayrıntılarının ortaya çıkması sonrasında ele almaya çalışalım,kısmet.

      Sil
    2. türkiye'yi bekleyen amerikadaki 6 ocak darbesi ile ilintili çok önemli bir süreç var. bu süreç tamamlanmadan inşallah başka bir olay yaşanmaz.

      Sil
  5. Teşekkürler yazı için. Son cümleniz gerçekten ürkütücü. Umarım insanlar savaşsız da yaşayabilmeyi artık öğrenir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Okuduğunuz için teşekkür ederim. Ben de çok endişeliyim. Ancak Amerikan seçim sonuçları bizi farklı bir tabloya, ya da sonuca sürükleyebilir...

      Sil
  6. İran doğusundana çin'e kadar olan bölgede sıcak çatışma sonucunda nasıl bir tablo ortaya çıkan.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. okuduğunuz için teşekkür ederim. küresel savaşın doğu cephesi..

      Sil
  7. ABD de Trump seçimi kazandıktan sonra küresel güçler eyaletlere bağımsızlık kazandırtıp federal yönetimi elemine edecektir.Bu durumda Çin in eli çok güçlenecek

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. okuduğunuz için teşekkür ederim. çok çok iddialı buldum.

      Sil
  8. Ben ilimin gücüne inanırım. Şu şartlar altında çin bence büyük bir güç değil. Hele ki abd ye karşı yapabilecek hiç bir şeyi yok bile denilebilir. Çok ayrıntılı yazabilirim ama kısaca ilme sahip olan dünyaya sahiptir diyebilirim.

    YanıtlaSil
  9. okuduğunuz için teşekkür ederim. prensip olarak katılırım. ancak bu iki ülke "aşırı doz ideoloji ile kirlenmiş" nasıl bir tehlike oluşturabilecekleri kestirilemeyebilir.

    YanıtlaSil
  10. Adelina hanım sizi okumak takip etmek güzel usta ocak medya ya döndü sizleride bekliyoruz.Saygılar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mustafa bey merhaba. Okuduğunuz için teşekkür ederim. Ocak medya el değiştirdi malum.

      Sil
  11. Çın ile Hitler Almanyası arasında ben bir benzerlik görüyorum... O gün Hitlerin hayalleri ile bugün Çın in hayalleri arasında bir değerlendirme yaparsanız çok güzel olur... Aynı hedefler, hammadde ihtiyacı, eski düşmanlıklar, versay, toplama kampları, ve işgale başlama etnik temizlik ve Rusya ile 1939-42 arası zorunlu ittifak ve sonrası birbirlerine besledikleri aşklarının pardon nefretlerinin ortaya çıkması vs vs

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. okuduğunuz için teşekkür ederim. çok enteresan yaklaşım. "küresel imparatorluk kuramayan milletler", kaynak yok! çalışalım bu yazıyı yazmak için kısmet..

      Sil
  12. Fatih
    Katkımız olursa sevinirim ama gerçekten dikkatle bakınca aynı proje Çin o zaman ki Japonya farklı bir yayılmacı stratejisini de şuan birebir dar alanda pasifik noktasında uyguluyor hatta işgale hazırlanıyor tabii eski düşman japonya da bunun ne demek olduğunu bir donem işgal ettiği çin den acı acı yudumlayacak gibi
    Yine hint okyanusu belki bir Pearl Harbor ile sahneye çıkma yine karşıda Abd...
    Sizin kaleminizden böyle bir değerlendirme okumak isterim

    YanıtlaSil
  13. Güzel yazı değerlendirmeleriniz güçlü bir alt yapı olduğunu gösteriyor tebriller.

    YanıtlaSil
  14. Çin gelecekte dünya için gerçek bir felaket olacak 1.5 milyar nüfusu ve diktatöryal yönetim yapısı ile. Asya, Avrupa ve Afrika'da köşe başlarını tutuyor. Doğu Türkistan halkına çok acılar çektiriyor. Gelecekte de bu artacak gibi görünüyor. Yazınız da zaten bunun bir parçasını ortaya koymuş. Umarım bu durum ülkemiz ve diğerleri tarafından dikkate alınır.

    YanıtlaSil
  15. Teşekkür ederiz Adeline hanım.objektif ve tarafsız dış verilere dayalı bir analiz olmuş.benim zihnime de aşağıdaki bağlamda bir yararı oldu yazınızın. gerçi bazı kendi keşfettiğim ögeler de vardı ama olsun yine de yazınızı göz açıcı ve katki verici buldum.bu arada, son karabag savaşında, putin'in,
    neden ermenistan sorununu azerbaycan'ın kendi usulü ve öz silah gücü ile çözmesine izin verdiğinin, halen de zımnen, ancak ermenistanı fazla küstürmeden, neden o izninin arkasında istikrarla durduğunun ve gelecekte bu çözüm şeklinden rusya'nın oynayacağı küresel satranç oyunu vizyonunda nasıl istifade etmeyi planladığının ipuçlarını ve işaretlerini ve hâttâ türkiye'nin son on yıldır sürdüregeldigi kaprisli, yanardöner, tavla oyununda zar atar vari ve dış politika hamlelerine bile neden sabır ve sebat ile tahammül ettiginin rasyonel sebeplerini de satır aralarında okudum yazınızın.âdeta çin'in avrasyadaki küresel satranc hamlelerine karşı bunları okuyan rusyanın da sessizce ve el altından hazırlık yapmakta olduğu gerçeğine bu analiziniz ışık tutuyor.çünkü kanaatimce, avrasya coğrafyasına doğu avrupa yönünden üçyüzelli yil daha erken giren sibirya ayısı, bu hamleyi yapmakta geç kalan ama aynı coğrafyada hâlâ gözü bulunan panda ayısının niyetlerini önceden okuyor ve küçük oyuncuları gelecekte önünde sonunda çıkması kaçınılmaz olan potensiyel büyük çatışmada ana tarafların yanında şimdiden saf tutmaya yönlendiriyor.bu vesileyle 1969 yılında sscb ile çhc arasında orta asya ve doğu sibiryada çıkan büyük çatışmalara ve o tarihten beri uzak doğu sınırlarında takviye edilmiş büyük ve harbe hazırlıklı bir rus ordusu hâlâ orada bulunduruldugunu da hatırlayalım...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. okuduğunuz için teşekkür ederim... ilave bilgiler için sağolun...

      Sil
  16. İran ve Çin'in resmi gayet net çekilmiş. Özellikle İran'ın Türkiye üzerindeki emellerine yönelik adımları sıçratacak kişi ve kuruluşların ciddiyetle takip edilmesi gerektiğine inanıyorum. Hala çok rahatlar, bunda bir sıkıntı yok ancak yatağımızın altında bir yılan mı var?...

    YanıtlaSil
  17. Tabi bunların hepsi doğru. Ama çini irandan ayrı tut. İran ancak çinin emir ve yasaklarına uyabilir. Onunla denk tutulmaz. Ayrıca bu gün itibariyle bütün doğu bloğu tek başına amerika etmez. Yani o işler için daha çok zaman lazım

    YanıtlaSil
  18. Çinin üretimi kime? Amerikanın işçisi onlar. Yani ekonomileri amerikaya mal satmak. Burda iki taraf da iyi geçiniyor :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

medya etigine aykiri yorumlar kabul edilmez