Erdoğan'dan sonra ne olacak?

 Cevabını bulamadığımız soru: Erdoğan’dan sonra ne olacak?


Erdoğan; sevmeyeni çok da olsa, güçlü bir lider.

Gücünü aldığı “yer” değişmiş olsa da, hala güçlü.

Erbakan’a rağmen, Refah Partisi içerisinde başlayan, “durdurulamayan yükselişi”, ilk önce RP İstanbul İl başkanlığını getirdi ona.

İyi bir hatip, genç bir adam, “rüzgar bekleyen” Erbakan tabanı…

Buluştular.

Sonra, şansın Erdoğan’a çok yardım ettiği, İstanbul Belediye başkanlığı. % 25’le başkan.

Belediye başkanlığı Erdoğan’ı “imkanla” buluşturdu. Az gelişmiş ülkelerde, her siyasi harekette olduğu gibi, “imkan”, liderliğin-lider adaylığının ilk basamaklarını oluşturur.

Para yoksa siyaset zor.

Türkiye’de de aynısı oldu ve “imkan” Erdoğan’ın liderliğini, kuvveden fiile çıkarttı.

Yaklaşık 20 yıldır Türkiye’yi yöneten, güçlü liderin esas serüveni, işte böyle başladı.

Başarılı geçen yıllar, onu daha da güçlendirdi.

Bu gününü düşünen “mematiler” ona destek verdi.

Henüz kahraman olanına rastlamadık.

Ancak, “her fani ölümü tadacaktır” hükmü gibi, siyasetçilerin de “ölümü” demek olan, “başarısızlıklar”, Erdoğan’ın iktidarının değişmesi-değişebileceği ihtimalini ortaya çıkarttı.

Sanırım bunun ilk belirtisini, Haziran 2015 seçimlerinde gördük.

Çok ciddi ders alındı ve “kaybetme ihtimali”, Erdoğan’ı farklı işbirliklerine yöneltti.

Selo, “neredeyse başkan yaptırtmayacaktı.”

Gül, Davutoğlu, Babacan gibi AKP’nin farklı ekolünü temsil eden, en güçlü “ekibini” kolayca tasfiye ediverdi.

Onlardan “mematiler” çıkmadı. Hepsi söz birliği etmişçesine “sonunu düşünenler” oldu.

Erdoğan bununla yetinmedi.

Bahçeli, Ulusalcı-Avrasyacı ve Perinçek ile “henüz bilinmeyen bir uzlaşıya göre”, yeni bir birliktelik kurdu. Yeni koalisyon.

Mehmet Ağar, Tansu Çiller gibi, Türk siyasetinde belirli bir “modeli” temsil eden ekipleri desteğine alıverdi.

Kurulan yapının senkronizesi ve fire vermemesi için, “daha sıkı ve tek kişinin karar verebileceği” bir yönetim biçimine geçildi.

AKP’nin ve Koalisyon ortaklarının “devlete ve bürokrasiye” tam hakim olabileceği adımlar atıldı. Bürokraside ve orduda büyük tasfiyeler yapıldı ve elbette yerine “daha çok güvenilen”, Erdoğan’a ve koalisyonuna inanan, kadrolar konuldu.

Siyasal ve toplumsal muhalefetin “muhalefet edebilme imkanları”; beka/terörist söylemi-yasaklamalar-korona vb. bütün fırsatlar kullanılarak, “maddi veya manevi sınırlamalarla”, ellerinden alındı.

Muhalif liderler; yumruklanmak, “PKK’lı” ve “FETÖCÜ” olmakla suçlanmak, haklarında birçok hukuki işlemler başlatılmak, hatta Demirtaş’a yapıldığı gibi, hapse atılmak, gibi uygulamalarla, “ürkütülmeye”, etkin siyaset yapmaktan uzaklaştırılmaya çalışıldı.

Muhalefet partilerinin “bölünmesi” anlamı taşıyacak, zamanlaması hayli tartışmalı, içlerinden yeni lider ve partiler çıkması teşebbüsleri, “övgülerle” teşvik edildi.

Suriye ve Libya’da doğrudan savaşa girildi. Toplum “savaş psikolojisi içinde tutulmaya” çalışıldı. “Vatan elden gidiyor, ne karar versek desteklemek zorundasınız” zorlaması ile muhalif siyasetin; dış politika üretebilme ve hatta savaşa karşı çıkabilme potansiyeli, daha doğmadan boğuldu. Neredeyse bütün siyasi hareketler; bu “çılgınlıkları”, bir “hükümet tercihi” olarak görmedi, bir “devlet zarureti” olarak ele aldı ve sorgusuz destekledi.

AB ile “göçmenler üzerinden” gerilimli ve Türkiye-AB ilişkilerini “sıfırlayan” bir mücadele başlatıldı. AB, “nalet olsun” kabilinden sustu, ama uzun vadeli adımları için not etti.

Türkiye içindeki ve bölge ülkelerdeki “Kürt meselesinin halli” konusuna, “silahla çözeriz” konsepti hakim oldu. Konu o kadar tartışılmaz hale getirildi ki, anayasal olarak kurulmuş, YSK tarafından seçime sokulmuş HDP bir türlü “Türkiyelileştirilemedi”, adeta “şeytanlaştırıldı”. Bu elbette Erdoğan’ın koalisyon alaşımı ile alakalı idi.

Türkiye’nin 30-40 yıllık problem alanları, birden bire, biz bu işi güçle çözeriz” konseptine taşındı. Çözümde en maliyetli yöntem olan sıcak savaş çok kolay telaffuz edilir hale geldi.

Yunanistan ve Ermenistan’la olan sorunların üzerine “benzin dökülmesi” tercih edildi. Güney Kafkas’ın “sorun çözen abisi” olmak yerine, “boş kabadayılık taslanarak”, hem Ermenistan’ın, hem de Azerbaycan’ın Rusya’nın yanına itilmesine neden olundu.

Olanlara baktığımızda, “memleket menfaatleri açısından” akılla izah edilebilir hiçbir şey yok. Üstelik bunları tartışma şansınız da yok. Medyanın % 90’dan fazlası “doğrudan Erdoğan ve koalisyonunu destekliyor”, kalan birkaç susturulmuş-kontrollü muhalif de “milli mesele” diyerek, bu yakıcı meselelerde, iktidarın yanında duruyor, alternatif üretmiyor.

Uluslararası kriz alanlarının birçoğunda Türkiye haklı. Sıkıntı; “Z kategorisi tecrübesiz bürokrasinin”; hedefleri ve uygulama stratejilerini doğru belirleyememesi, hatalı enstrümanları kullanması, gücü ile orantılı olmayan maceraları tercih etmesi, “zaman-mekan korelasyonunu” yapamaması, liderine söz geçirememesi, gibi yeteneksiz beceriksizliklerde. Bu Türkiye’yi haklı konumdan, haksız konuma düşürüyor ve yalnız bırakıyor.

Erdoğan koalisyonunun, “güç kullanmayı tercih eden metodu”, tamamıyla hatalı, hatta Türkiye’nin “bekasını tehlikeye sokacak kadar” tehlikeli. Savaşlar güçlü ekonomiler ister.

Akıl ermeyen bu işlerin neden yapıldığı, gerçekten bilim adamları için, enteresan bir araştırma konusu mahiyetinde.

Siyasiler, ekonomistler, uluslararası ilişkiler uzmanları, toplum bilimcileri… hemen hemen her disiplindeki bilim insanları, sakin olmamız gerektiğini söylüyor, ancak dinlenmediği gibi, “ısrarla planlanan istikamette gidildiği” görülüyor.

O zaman soru şu; “Erdoğan iktidarı bırakmak mı istemiyor?”

Çok yukardan baktığımızda, “iktidarı ve Türkiye’yi başka yönetime bırakmak istemeyen” bir Erdoğan ve onun koalisyonunu görüyoruz.

Bahçeli’nin bazı konularda, Erdoğan üzerinde uyguladığı ısrarcı prese baktığımızda, “hep birlikte gitmek istemedikleri” kanaati daha da güçleniyor.

Çok büyük sürpriz olmazsa, “Erdoğan ve Koalisyonu” iktidarı bırakmaz.

Benim “analizim” böyle.

Erdoğan’ın ayrıca uzlaşı aradığı kanaatinde de değilim. Ortakları ile birlikte devam edecekler. Kimse Bahçeli’den, “erken seçim sürprizi” filan beklemesin.

Durum, “ölümüne kankayız”.

Bütün işaretler bu yönde.

Erdoğan ve koalisyonun ardında yeterli halk desteği yok. Bu uzun zamandır böyle. Erdoğan’ın partisi % 30-34 bandında, MHP % 8-9’larda. Ne cumhurbaşkanlığını, ne de parlamento çoğunluğunu almaları mümkün değil.

O zaman bu iktidarda nasıl kalınacak? Allah bilir elbette. Bunu henüz Erdoğan’ın ve Bahçeli’nin de bilebildiği kanaatinde değilim. Ancak; bütün hesaplar yapılacak, bütün opsiyonlar denenecek, seçimle olmazsa, seçimsiz devam etmenin “hukuki çareleri” aranacak, ama iktidar “verilmeyecek”.

Zira Erdoğan ve Koalisyonu, iktidarda olmalarını, “Türkiye’nin bekasıyla ilgili” olduğunu düşünüyorlar.

O zaman yazının başlığında neden “Erdoğan’dan sonra ne olacak” yazıyor?

“Erdoğan’ın liderliği” AKP’ye ve Koalisyondaki herkese lazım. Erdoğan’sız hiç biri hükümet olamaz. Ancak, bir zaman gelecek ve Erdoğan’sız devam etmek “zarureti” de doğabilecek.

Allah geçinden versin, emri hak vaki olabilir, hastalık olabilir, kendisi yorulup çekilmek isteyebilir… Yani AKP’nin “direksiyonuna başkasının geçmesi” gerekebilir. Zaten bu konuda niyetlenenler var. Bazı emareler var. Berat Albayrak ismi geçiyor, Süleyman soylu ismi geçiyor. Anketleri dikkate alırsak en güçlü aday Süleyman Soylu % 38. Türkiye’deki “milliyetçi rüzgar” Soylu’nun şansını arttırıyor.

AKP’nin “milliyetçiliğe kaydığı” gözle görülür, ancak başında “dindar, Kur’an okuyan, ipleri hala elinde olan bir lider” var. Bu nedenle, koalisyon ihtiyaçları oranında milliyetçiliğe evet ama, insaf AKP’nin başına “başbuğ” geçmesine de evet demezler herhalde.

AKP koca bir “imparatorluk”, kolay bırakılır mı “elin oğluna”? Şüpheli bence. Erdoğan’a sonuna kadar bağlı bir kesim de var AKP’de. Güçlü bir çekirdek. Menfaatçilerden bahsetmiyorum. AKP’nin hala “dindar bir parti olduğuna inananlar” ve 20 yılın emeğinin boşa gitmemesini “çok ciddi seviyede” önemseyenler var. Bu nedenle de “direksiyonu” kolay kolay “milliyetçilere” bırakmazlar.

“Milliyetçiler” hazırlıklı olabilir, ama “dindarlar” da boş değildir herhalde?

Hulusi Akar, bu kesimin liderliğini yapabilir mi?

İşte benim sorum bunlarla ilgili.

Direksiyona “milliyetçiler” mi geçecek, “dindarlar” mı?

Dindarların “milliyetçilere galebeden ümidi kalmazsa”, dindarlar “başka kapıya” giderler mi?

Her şey Erdoğan’a bağlı.

“Milliyetçilerden” sürpriz atak beklemeli miyiz?

Çok soru var.

Yorumlar

  1. Bu yazının devamı gelmeli bence Adeline Hanım.
    Yazıda bir bitmemişlik havası var...

    Akar, kara kutu, kenaraaatılacak biri değil çok şey biliyor ama liderlik için yeterli mi sizce?

    Çokemelli Damat adı üstünde çokomelli.

    Soylu'ya yedirilemeyecek kadar büyük bir pasta var.

    Ya diğerleri...

    Yarış fidan boylu, 2 adet sırma saçlı, çokomelli, küçük enişte, stratejik gelecekçi, üçbeş romantik yancı ve hatta hatta porselen dişli veya mahdumu arasında geçer gibi sanki...

    Kazanan her daim kasa olur yalnız.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Okuduğunuz için teşekkür ederim. Nasip, yazmaya gayret ederim. AKP'ye liderlik ister istemez çatışmayı da getirecek. Herhangi biri iktidarda tutamaz. Güç gerek. Hem parti içn hem toplum için. Zor zamanlar. Hayırlısı bakalım.

      Sil
    2. okuduğunuz için teşekkür ederim, buraya yazarak eksiği tamamlayabilirdiniz. Elbette kaba olmadan.

      Sil
    3. Sonu kimse tahmin edemez ama en azından bir yere bağlasaydiniz daha iyi olurdu sanırım , elinize emeğinize sağlık güzel olmuş.

      Sil
    4. okuduğunuz için teşekkür ederim

      Sil
  2. Ellerinize saglık👏

    YanıtlaSil


  3. Her satırının altına imza atılacak tespitlerle dolu bir yazı tebrik ederim.sonunun ucu açık bırakılma sebebi de bana göre anlatılan durumunda ucunun açık olması yüzünden, Yani ne olacağını hep birlikte görücez bana göre Damat kabul görmüyor parti içinde soyluya da yedirmezler o sebeple bigün rte bıraksa bile onursal başkanlık gibi bir formülle yine Aile içinden birine bırakır ve arka planda patron değişmez.
    Saygılar

    YanıtlaSil
  4. Güzel saptamalar Adeline Hanım, teşekkürler

    YanıtlaSil
  5. Ilk kez okudum yazınızı cik güzel yorumlar tesekurler

    YanıtlaSil
  6. Sonunu bağlamamamışsınız

    YanıtlaSil
  7. Kısa bir özet olmuş.
    Devamını getirmelisiniz. Akıcı bir üslupla yazmışsınız.Kaleminize sağlık.

    YanıtlaSil
  8. Merhaba, yazınızı gazetecilik veya içerik olarak eleştirebilecek bir durumda değilim.

    Sadece yazının başlığını okuduğumda beklediğimi bulamadım. İlla ki her şeyin bir sonu var. İktidarın sonu geldiğinde de olacaklar açısından ilgimi çeken AKP'nin başına kimin geleceği değil inanın.

    Çünkü bu coğrafyada da sık sık duyulduğu üzere, "Kral öldü, Yaşasın Yeni Kral" toplumsal refleks olacaktır.

    Burada asıl beklenen olası bir AKP iktidarı sonrası olacaklardır. Örneğin; Parlamenter sisteme dönüş, kuvvetler ayrılığı ve hatalardan ders alınması mı bekliyor bizi yoksa bundan önce de defalarca yaşadığımız "Cadı Avı" mı?

    90'lı yılların sonunda İBDA-C davaları, 2000'li yıllarda gelen Ergenekon ve Balyoz davaları, 2013 sonu ile başlayan FETÖ davaları gibi kısır döngüler mi devam edecek yoksa birileri çıkıp bir dakika biz sürekli bunu yaşıyoruz. Artık yok. Temiz bir sayfa açıyoruz mu diyecek?

    Asıl cevap aranması gereken soru bu bence.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. okuduğunuz için teşekkür ederim. kısmet yazmaya gayret ederiz..

      Sil
  9. iyi bir yazı. teşekkürler.

    YanıtlaSil
  10. Devamı gelmeli diye düşünüyorum... Elinize sağlık

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. okuduğunuz için teşekkür ederim. kısmet yazmaya gayret ederiz.

      Sil
  11. Mehmet Yıldırım21 Ağustos 2020 11:08

    Yazı mükemmel başlamış ama sonunu getirmemiş heyecan yaratmış.Bekliyoruz.

    YanıtlaSil
  12. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  13. Yazınız gerçekten çok akıcı olmuş, Analizleriniz çok yerinde.
    Yazılarınızı devamını diliyorum.

    YanıtlaSil
  14. Aslında Erdoğan kendi iktidarının sonunu kendi getirecek. Bunun için başka bir güce de ihtiyaç yok. Tamamen liyakatsız kadrolarla yönetimin geldiği nokta zaten tam da iktidarın iki ortağını birarada kalmaya iten şey. O yüzden bu erimenin önüne geçemezler. Kemik kitle %20 bile olsa AKP'nin içinde eski Anap ve DYP gibi partilerden geçen bir kitle de var. Zaten Erdoğan'ı kontrol altında tutan daha liberal bir görüntü çizmesini sağlayan da bu kitle. Erdoğan gitmek istemeyecektir bu kesin ama halkın isteklerinin önünde duramaz bunu da en iyi kendisi biliyor.

    YanıtlaSil
  15. Güzel bir yazı ve doğru verilerle desteklenmiş

    YanıtlaSil
  16. Hulusi Akar'a daha çok dikkat etmenizi tavsiye ederim. Fevzi Çakmak rolünde

    YanıtlaSil
  17. diğer partiler içinde bu tarz yazılar bekliyoruz

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. okuduğunuz için teşekkür ederim, gayret edelim.

      Sil
    2. Daha da gelistirmeniz lazım sonrası için bir projeksiyon çizin

      Sil
    3. okuduğunuz için teşekkür ederim

      Sil
  18. Gelecek ve Deva Partisinin siyasete kazandırabileceği ivmeyi de düşünerek bu analizi üç nokta ile bitirmeniz ve yeni bir analizinizde buluşmak dileği ile ...

    YanıtlaSil
  19. okuduğunuz için teşekkür ederim. inş.

    YanıtlaSil
  20. Tüm senaryo globalistlerin burada RTE gibi bir ortakla ilerlemeyi gönülden istemeleriyle ilgiliydi. Irak, Suriye, Ege, Kıbrıs, Cemaatler, YPG bu şürecin örnekleriydi. İşler ve ortaklıklar bozuldukça psödonasyonalist akımlar da biraz hakimiyet sağlayarak sürecin bu günkü şekle evrilmesini sağladılar. Ancak artık globalist çizgi ABD de zemin kaybederken, Federal Rezerv ve dünya merkez bankaları kapatılıp, ithalatçı, tefeci ağabeyler, Gesara, Nasara süreçlerinin devamında yok olunca, yerine gelecek iradeler kendilerine, lekesiz, rüşvet almamış, paramiliter örgütlenmeler kurmamış, şantaj yapılacak açığı bulunmayan, uluslararası finans suçu işlememiş, saygın ortaklar ararlarsa ne olacak? Tabii bir de devr i sabık yaratabilecek bir değişim rüzgarı ,gerçek vatanseverlerin , gerçek milliyetçilerin asla milletlerine yapılanları unutmayacakları üzerine bir yeni düzen kurmayı becerirse, o zaman akp den mutasyonla devşirilen millik ne kadar milli olarak sınıflandırılabilecek?
    Saygılarımızla ve teşekkürlerimizle

    YanıtlaSil
  21. Erdoğan'ın en çok güvenebileceği bıbıcım Bilal. Zaten damat kadar da enerjisi tükenmedi, yıpranmadı. Verdiği atlı pozda ipi sağdan rektör soldan dekanın tutması boşuna değil. Dolayısıyla başka bir Erdoğan'la sürdürmeye çalışma masada duran bir seçenek olabilir. Daha güçlü birini kimse beklemiyor. Güçsüz ve sempatik yeni bir Erdoğan'ı farklı kesimler daha kolay kabullenebilir. Yalnız böyle bir profille uzun süre gidilemeyeceği konusunda herkes fikir birliği yaparken bu durum güçlerin yeniden çatışacağı bir zemin oluşturacaktır.
    Yazınız için teşekkürler..
    Ülkede mutluluğu elde etme şansı gittikçe azalıyor.

    YanıtlaSil
  22. Adelina hanım merhaba
    Her satırına imza atabileceğim acı ama gerçek bir yazı. İşin gerçeği yazı benim Türkiye'nin geleceği konusunda tüm ümitlerimi de yerle bir etti. İnsanımız fikirlerini özgür bir şekilde başına bir şey gelme korkusu olmadan ifade edebildiği, insan hak ve özgürlüklerinin yasa ile teminat alındığı, bir gece sosyal medyada paylaştığı bir yazı yüzünden hapse atılmadığı ve basının özgür bir şekilde her şeyi apaçık yazabileceği bir ülke istiyor. Ama sanırım bunlar bir başka bahara belki de 10 sene sonrasına kalacak. Yazık bu ülkeye. Saygılarımla. Selam ve dua ile .

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. okuduğunuz için teşekkür ederim. dua için ayrıca

      Sil
  23. Guzel bir yazi emeginize saglik. Turkiye nin yeniden demokrasiye bu kadrolarla donmesi cok zor. En fazla soylem duzeyinde kalir. Benim fikrime gore halkin bu faturayi odemesi gerekiyor. Halk şunu diyemez ben oyumu veriyorum benim işim orada bitiyor malesef oyle 3 kuruşa 5 köfte olmuyor. Her davranışın bir bedeli var. Halk bu bedeli ödemeden kafayı ağaca toslamadan. Kim gelirse gelsin hiç birşey değişmez. Kimin geleceğinin de kanaatimce bir önemi yok.

    YanıtlaSil
  24. Sonrasından ziyade bu kadar paramiliter güç ile nasıl bir sona hazırlandı ve ülke bu yapılanlar sonucu bir işgal mi bekleniyor?

    YanıtlaSil
  25. 2921 yılında CHP nin de içinde olacağı bir süreç yaşanacağını düşünüyorum Bir anlaşma olacak ve sakin bir şekilde Erdoğan siyasetten çekilecek. Elbette yargılanmamak ve hesap sorulmamak kaydıyla.

    YanıtlaSil
  26. Adelina Hanım, gerçekten yine kaleminizi, aklınızdan ve yüreğinizden gelenlerle konuşturmuşsunuz. Ben sizin bu bloğunuzu yeni öğrendiğim için, ilk yazdığınız Sokollu Mehmet Paşa ile ilgili makalenizden beri yazdıklarınızın hepsini bugün topluca okuma imkanı buldum. Ayrıca her makalenin altındaki yorumları da dikkatlice inceliyorum. İlk defa bu makalenize bu kadar fazla sayıda yorum yapılmış. Bu durum size de dikkat çekici gelmedi mi? Demek ki "Erdoğan sonrası" çok fazlasıyla ilgi çekici bir konu. Akademisyenliğim yönümle fazlaca siyasete girmek ve yorum yapmak istemiyorum. Ancak şunu biliyorum, ANAP gibi, DYP gibi başında karizmatik liderler olan partilerin lideri ayrıldıktan sonra, o partinin bir daha belini doğrultamadığını gördüm. Ben Erdoğan sonrasında da AKP'nin hızla inişe geçeceğine inanıyorum. Ben siyasetteki bu durumu hep Hun İmparatoru Atilla'nın bir gerdek gecesi aniden ölmesi ile, Hun İmparatorluğunun daha o gece parçalanmasına benzetirim. AKP'nin tabutuna ilk çiviyi FETÖ'cüler çaktı. Bilahare trenden inen/indirilen Şener, Arınç, Davutoğlu ve Babacan tabutun 4 köşesine birer çivi daha çaktılar. Pandemi tabuta iri bir çivi çaktı. Rusya-Ukrayna Savaşı ve USD'nin önlenemeyen yükselişiyle gelen enflasyon ve hayat pahalılığı ise tabuta tabir caizse 20'lik çivi çaktı. Tabut artık tekrar açılmayacak şekilde kapatılmış, adete mühürlenmiş durumda. Tabutu toprağa koymak için önümüzdeki seçimler bekleniyor. Musalla taşında "Mevtayı nasıl bilirdiniz?" sorusuna Türkiye'nin yarısından fazlasının Oflu Hocanın söylediği gibi söyleyeceğini tahmin ediyorum. Defin işleminden sonra helvayı yiyeceğimiz günler yakındır.
    Hemen tüm yorumcuların sizden talebini ben de yapıyım: Bu yazının "Erdoğan'dan Sonra Ne Olacak II" versiyonunu yazmanız dileği ile.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

medya etigine aykiri yorumlar kabul edilmez