Türkiye siyasetinde
sürprizler bekliyorum…
Türkiye’nin siyaset alanı; “korku filmindeki”, ürkütücü sahnelere
benziyor…
Her saniyesi sürprizlere açık…
Oluşacak sahneler ve aktörlerin gelecek pozisyonları, tahmin
edilebilir değil…
Veya çok alternatifli hesaplar yapmak zorundasınız…
Olan biten bir sürü şeye rağmen, hiçbir şeyin, hala netleşmediği
kanısındayım…
Halen masada olan; “Bahçeli-Erdoğan-Ulusalcı/Kemalist
işbirliğinin” de, “6 Partili Muhalif Kanadın duruşunun” da; kalıcı
olabilirliğinin, “şartlara bağlı” olduğunu değerlendiriyorum…
Erdoğan’ın siyaseti
bırakmasını gerektirecek, “zorlayıcı realite” henüz yok…
Ekonomindeki çok ciddi problemlere rağmen, Erdoğan; sistemi
manage edebiliyor...
Erdoğan; “Türkiye içindeki faktörlerden” ziyade, “dış
faktörleri” yönetebilmenin arayışı içerisinde… Bunu başardığında, sorun
kalmayacağını görüyor… Dış faktörlerin halihazırda “alternatifli olması”, Erdoğan’a yeni
hareket alanları sağlıyor… Erdoğan, “iç faktörleri” ise yönetebileceğini, düşünüyor…
Erdoğan’ın; “mevcut
siyasi koalisyon çizgisini: (Devletçi/Milliyetçi/Dindar/Kemalist)”,
değiştireceğine dair bir “alamet” de belirmedi…
Ortaklarının da böyle bir talebi yok… Koalisyon’un
tabanı, herşeye rağmen, % 35-40’larda. Ekonomik sıkıntılara rağmen, tabanda,
geçmişte başka partilerin başına gelen, “siyasi çöküş” yaşanmıyor…
Belirttiğim iki “faktörde değişim olmazsa”, oluşmuş olan iki siyasi
blok da, kendi istikametlerinde ilerlerler… Ciddi bir farklılaşma olmayacaktır...
Erdoğan ve koalisyonu; ekonomik zorlukları ve uluslararası
sıkışıklığı aşmaya (Batı’ya çok aldırmadan) ve Erdoğan’ın liderliğinde,
seçimleri kazanmanın çarelerini bulmaya çalışır… Başarma şansı da çok düşük
değil…
6 Partili Muhalif Kanat ise; AKP-MHP tabanından daha çok oy
kazanmak ve iktidarı “devralabilmek” için, daha çok çareler üretmeye çabalar…
Geldikleri aşama, uzun vadeli siyaset için, hiç fena değil ama “kısa vade”
için, toplumda “yepyeni bir iktidar rüzgarı” estirmiyor…
Senaryo böyle çalışırsa; “muhalif kanadın iktidarı devralabilme
şartlarını” sağlayıp, sağlayamayacağı da, ayrıca şüphe altında…
“Zorlayıcı realite” konusunda, ekonomik ve dış politik bazı
emareler gözüküyor. Ancak, Erdoğan ve ortaklarının bunlara dayanabilme marjları
hala var…
Söz gelimi; İsrail ve Körfez ülkeleri ile yakınlaşma
çabaları, Mısır’la diyalog arayışları, İhvan’a mesafeler konulması, bu tür
arayışlara işaret ediyor. Bu tür manevralar, Erdoğan ve koalisyonuna yeni
hareket alanları ve yeni güvenlik alanları sağlıyor…
Amerika’daki “İran yaptırımlarını delmek eyleminden
kaynaklanan Halk Bank davası” gibi davaların, belirli süreliğine buzluğa
konulmuş olması da, bu kapsamdaki “arka kapı pazarlıklarına” önemli örnek
olarak algılanabilir…
Erdoğan, bu tür zorlayıcı faktörleri hala karşılayabiliyor ve
kendisinin bir gün karar vermek zorunda olduğu “koalisyonuna ilişkin kesin
karar noktasına” gelmesini öteleyebiliyor…
Erdoğan, durum ve şartlara göre hareket edebilme kapasitesi
en yüksek lider. Mevcut politik çizgisini mi koruyacak, yoksa batıya dönük
siyasete mi dönecek? Emareler verse de, henüz “karar noktasında” değil. Görünen,
“arafta bir yerde oyunu kurgulandığı”…
Son Ukrayna savaşındaki, “iki ülkeye de eşit mesafedeyiz duruşu”,
NATO üyesi bir ülke olarak “Putin’e mesafe koymaması” bu politik duruşunu
tanımlıyor.
Erdoğan; “yön değiştirirse”, ancak ve ancak bu “zorlayıcı
faktörlerin etkisi” ile yön değiştirecektir. İç faktörler onun yönünün
belirlenmesine çok etki etmeyecektir…
Filistin-İsrail-Mısır-Suriye-Libya-AB-Doğu Akdeniz vb. sorun
alanları, onun “absorbe edebileceği seviyede”, güçlük alanları oluşturabiliyor.
Çok zorlanırsa, D.Akdeniz’de olduğu gibi, bir miktar-bir süre, geri çekilmesini
de başarıyor.
İlişkili olduğu güç çevrelerinin alternatifli oluşu da, onun
bu oyunu iyi oynamasına katkı veriyor. Kesin sonuçlu karar noktasına gitmesine
olan ihtiyacı ortadan kaldırıyor. Onu sınırlandıran olaylar bu seviyede kalırsa
ve bu denge devam ederse, Erdoğan’ın yön değiştirmesini beklememeliyiz.
O zaman soru şu: Erdoğan; hangi şartlarda ve ne zaman “mevcut
çizgisini değiştirir?”
Mesela; Ukrayna savaşının gidişatı, onu karar noktasına
sürükleyecek olaylardan birisi olabilir mi?
Putin başarılı olursa, Erdoğan ve koalisyonu için sorun olmaz,
yollarına devam ederler…
Putin; başarılı olamazsa, Erdoğan yön değiştirmek zorunda
kalacaktır. Halen bulunduğu, “yönü belirsiz çizgide”, daha çok duramayacaktır.
Peki, “Batılı Erdoğan”, ortaklarını ne derece ikna edebilir?, Erdoğan ne kadar "Batılı" olabilir? Çok zor… Ekip, “Batı konusunda” esnekliklere sahip olsa da, sınırları da çok ve
keskin…
Bir ikisini hatırlatalım…
Biri; “Erdoğan’a açık pazarlık alanı olabilen” ama diğerleri
için “yasak bölge olan”, “Bölgedeki Kürtlerin geleceği” konusu… Erdoğan
Kürtlerle “pazarlık yapabilirken”, ortaklarının böyle bir şeye girmeleri, “kıyamet
alameti” ölçüsünde.
Batı’nın; “Bölgeyi normalleştirmek için önemli gördüğü”, “Bölgesel
Kürt meselesinin de bir şekilde çözüme kavuşturulması” konusu… Ortaklar
arasında “ele alınamayacak kadar sıcak patates”. Özellikle Bahçeli ve
Kemalist/Ulusalcılar, bu meseleye çözüm üretmeyi, “vatana ihanet” sınırlarında
görüyorlar.
Diğeri ise, Türkiye’deki demokrasinin geliştirilmesi.
“Batı’nın demokrasi konusundaki taleplerine” de ortakların evet demesi neredeyse
imkansız.
Kaldı ki; demokrasi konusunda Erdoğan da “mesafeli” olacaktır. Ne kadar demokrasi?
“İktidar değişimine yol açabilecek ölçüde demokratikleşmeye”,
bütün kapılar kapalı olacaktır…
Bu iki meseledeki “Batı Talepleri”; Erdoğan ve ortaklarınca,
kabul edilemez gözüküyor.
Ya, Putin savaşı kaybederse? Bu ihtimal de çok güçlü. Batı’nın
“dışarıdan müdahil olduğu”, bu “yıpratma stratejisi”, Putin’in iktidarını
sallayabilecek ölçüde. Rusya ekonomisi, “küresel mücadelede üstünlük kurabilme
kapasitesinden” oldukça uzakta. Rusya, Kazakistan’ı sırtlandı. Ukrayna’yı da
sırtlanırsa, nefesi kesilir ve Erdoğan’ın beklediği desteğe nefesi yetmeyebilir.
Bu, Türkiye siyasetinde, “kıyamet koparacak ihtimal”.
Bu durumda; Erdoğan ve ortaklarının yolları, ayrılacaktır.
Belki de Erdoğan’ın “siyaseten emekliliği” zamanını getirebilecektir.
Erdoğan; ortaklarından “affını” isterse veya “Batı çizgisine
geçelim talebinde bulunursa”, ipler kopar. Devletçi-Milliyetçi/Ulusalcı-Kemalist
kanat direksiyona geçmek isteyecektir.
Hala Erdoğan’ı desteklemeye devam eden “Muhafazakarlar”,
Erdoğan’dan kopacaktır. Bu, belki de AKP’deki en kritik gelişme olur.
Erdoğan ve Muhafazakarlar ilişkisi, her türlü gelişmeye
rağmen, şimdiye kadar, bozulmadı.
AKP’de siyasete devam eden “Milli Görüşçüler”,
“Devletçi-Milliyetçi/Ulusalcı-Kemalist” kanatla, sanmam ki yola devam etsinler.
Ya da, bu kanada “itaat etsinler”. Sanmam. Bu kanat; Erdoğan’ın siyasetten
çekilmesi halinde, yeni bir siyasi yapılanma ile yoluna devam etmek ister.
Erdoğan ve ona sıkı sıkıya bağlı ekip ise; muhtemelen bir
tercih yapamayacak ve Erdoğan’la birlikte siyaset sahnesinden çekilmeyi tercih
edecektir. Bu kararı; “Ekip” değil, Erdoğan alacaktır.
Erdoğan; “Devletçi-Milliyetçi/Ulusalcı-Kemalist” kanadın “yeni
macerasının”, kendisi için, çok daha büyük riskler taşıdığını görecek ve bu
ekiple olmayacak, çok muhtemel siyaseti bırakacaktır.
Velhasıl, Putin’in Ukrayna’daki başarısızlığı, Türkiye siyasetini
derinden etkileyecektir.
Bu durumda, yeni siyasi şablonun oluşması için, Türkiye
içinde ve dışında önemli gelişmeler meydana gelir.
“Yeni siyasi konsolidasyonun”; Türkiye’de, Haziran 2015 sonrasındaki
gibi, terör eylemleri ile, “kaotik ortam tarafından
şekillendirileceği” kanısındayım.
-
Türkiye
içinde PKK terörünün artması ve batıdaki şehirlerde Kürt-Türk gerginliği,
-
Suriye’de
PYD ile çatışmalar,
-
PKK
eliyle çok önemli bir siyasi cinayet, gibi eylemler olabilir.
Türkiye içindeki gelişmelere ilave olarak, Putin’in
başarısızlığı sonrası oluşan “yeni küresel düzen”, Erdoğan’dan da bazı
taleplerde bulunacaktır.
-
Türkiye’nin
demokratikleşmesi ve yeni küresel anlayışa uyum sağlaması,
-
Türkiye’nin
“bölgesel Kürt sorununun çözümüne” katkı vermesi,
-
Çevresine
demokrasi rol modeli oluşturabilmesi, gibi talepler olabilir.
İşte, bu iç ve dış gelişmeler, Türkiye içindeki “siyasi
konsolidasyonu” yeniden şekillendirir.
Türkiye, daha sıkı bir rejim ile daha demokratik bir rejimden
birisini seçmek durumunda kalır.
Eğer böyle bir senaryo gelişirse, siyaset;
“devletçi-milliyetçi”, “toplumcu-demokrat” olarak kutuplaşır, konsolide olur.
Ekonomik sıkıntılar içinde, önemli zorluklar yaşayan Türk
toplumu için hiç de kolay olmayan bir zaman yaşanacak gözüküyor.
Erdoğan bu baskılara dayanabilir mi? Emin değilim.
Benim değerlendirmem, siyaseten emekli olacağı yönünde.
İşte bu şartlarda siyaset aşağıdaki gibi gruplanabilir-konsolide
olabilir:
-
MHP,
Süleyman Soylu’nun oluşturacağı yeni bir siyasi yapı, Ağar-Çiller siyasi
konumlanması, “devletçi-milliyetçi” kanadı oluşturacaktır. İYİ P’nin bu
atmosferde, artan baskılara bağlı olarak “devletçi-milliyetçi” bloka
katılacağını düşünüyorum. İYİ P bu blokun liderliğini yapar. Bu durumda da
“Ülkücü Mansur Yavaş” dışarıda kalamaz ve bu blokun cumhurbaşkanı adayı olarak
öne çıkar.
Bütün anketlerde en önde çıkan Mansur Yavaş’ın, böyle bir
karar alması halinde, popülaritesinin ne kadarını koruyabileceği tartışma
konusudur.
-
CHP,
DEVA P’si, Saadet P’si, Gelecek P’si, Erdoğan’dan kopacak “Muhafazakarlar” ve AKP’den
kopacak “Milli Görüşçüler” ise, “toplumcu-demokrat” kanadı oluşturur.
Cumhurbaşkanı Adayının kim olacağı, bu atmosfer içinde oluşacak yeni güç
dengesine göre şekillenir. AKP’den kopacakların, bu grup içinde hangi partide
kümelenecekleri ve ne kadar oy getirebilecekleri, kanadın cumhurbaşkanı adayı
konusunda da değişik fikirlerin doğmasına neden olabilir.
Tahminime göre; “Devletçi-Milliyetçi" kanat % 30-35’lerde,
“Toplumcu-Demokrat” kanat % 35-40’larda olur.
HDP ayrı kalmaya devam eder.
Yukarıdaki siyasi kutuplaşma aslında, Türkiye’nin “gelecek
yüz yıl vizyonun” nasıl olacağına da işaret etmektedir.
Türkiye; Avrupa benzeri “demokratik ülkeler” kanadında mı,
Rusya-Çin benzeri “otokrat ülkeler” kanadında mı yer alacaktır?
Birinci kanadın demokrasi vadetme şansı, ikinci kanadın da otokrat
olma şansı yoktur.
Bu “aşırı kutuplaşılmış ortamda”, sağlıklı bir seçim
yapılabilir mi? Meçhul.
Soner Çağaptay, Kadri Gürsel gibi bazı “yazarların”
önerdikleri; “Türkiye geçici süre Ordunun yönetimine teslim edilsin, onun
hakemliğinde bir süre sonra seçimlere gidilsin” gibi, “orta çağ kokan”
önermelerin de bu millete yakışmayacağını düşünüyorum.
“Siyaset dışı güç merkezleri” de neticeye etki etmeye çalışacaktır.
Ancak, siyasi bloklaşma yukarıdaki gibi olursa, “güç merkezlerinin” de
“dengelenmiş olacağı” kanaatindeyim.
Güç merkezleri kımıldayamayabilir de.
Halkın tercihi dışında, iktidar belirlemeye yelteneceklerin,
“işin altından kalkabilmeleri” pek mümkün olmaz. Kaos artar, Allah korusun iş
bir “iç isyan” endişesi de duyarım. Halk daha büyük acılar çeker, ülke de büyük
prestij kaybına uğrar.
Halkın kararına uymak, iki taraf için de en iyisidir.
Aması da var…
Halkın çoğunluğunun, kararlı bir şekilde “kararın halka ait
olduğu inancında” ısrarlı olması gerek. Halkın kararı iki siyasi blokça da tercih
edilmelidir.
Velhasıl, çok zor günler bizleri bekliyor olabilir.
Yukarıdaki analizim, elbette bir düşünce… Gerçekleşmesi ve
gerçekleşmemesi yığınla faktöre bağlı… Bana göre ihtimal dahilinde…
Bütün bunlar; Putin’in başarısızlığı ve Erdoğan’ın siyaseti
bırakma kararı ile de yakından ilişkili olacaktır…
Ne dersiniz?
Türk siyetinde bütün dengeleri alt üst edecek,yeniden refah partisi olacak.tahmin edilemiycek kadar hızlı bir şekilde büyümekte. Her ne kadar ulusal basın yok saysada günü geldiğinde hepimiz şahit olucaz .
YanıtlaSilokuduğunuz için teşekkür ederim.. sizlere başarılar dilerim...
SilMerhaba, yakın gelecekte Ulusalcı, Devletçi , Aratürkçü, Milliyetçi +Milliyetçi muhafazakar kanat ile Demokratik, liberal, toplumcu, özgürlükçü muhafazakarlar arasında karşılıklı kümeleşmenin gerçekleşmesi oldukça olası bir durum. Bu, mevcut CHP ve AKP' nin kendi içinde nasıl evrileceği veya çözüleceği ile ilişkili. CHP ve AKP'nin(Erdoğanlı veya Erdoğansız evrilme ve çözülmesinin en birincil sebebi Türkiye'nin en önemli gerçek sorunu olan "Kürt sorunu"na gösterecekleri yaklaşım ve evrensel demokrasinin içselleştirme rasyosuyla kendini göstereceği kanaatindeyim.
YanıtlaSilAynı şekilde 6lı muhalefet partilerinin de birbirlerinden ayrışacağı temel nokta yine "Kürt sorunu" olgusalı olacak gibi.
Deva ve Gelecek partileri bu sorununun çözümüne yönelik adım attıkça büyüme ve genişleme kapasitesi üretirken, CHPve İYİ partinin bu yola başvurması bu partileri parçalamaya ve çözülmeye götürmeyi beraberinde getirebilir.
Bütün mesele bu partiler çözülürken Toplumcu, Demokrat, Demokrat muhafazakar kanatta yer alma olasılığı olan seçmen potansiyeli ne kadar olur?
Chpnin Kürtlere doğru açılım yapıp büyüme yoluna girmesi, Chpdeki Ulusalcı, Atatürkçü ve Milliyetçi kesimlerin partiden ayrılmasına, İyi Partinin Chp'deki ulusalcı , Atatürkçü ve Milliyetçi bireylerin kümeleneceği yanına Mhp'yi ve Milliyetçi muhafazakarları da çeperine alarak İyi partinin büyüyebileceğini düşünüyorum.
Bu büyümenin oy karşılığı ne olur? Yukarda belirttiğiniz gibi bunun gerçekleşmesi %30-32 lik bir oya karşılık gelebilir.
Ulusalcı, Atatürkçü ve Milliyetçilerini kaybetmiş Chp'nin oy oranı ne olur?
CHP bu kesimler olmadan var olabilir mi?
Seçim kazanamamış Ak parti % kaç oy alır? Seçim kazanamamış Ak partililer bir sonraki seçimde ne yapar? Nereye evrilir?
Kısaca Türkiye'yi hem iç siyasette hem de dış siyasette etkileyen siyasi partileri bile büyütüp küçültebilen en önemli sorun "Kürt sorunu."
Türkiyede demokrasinin daha da güçlenmesi, Demokrat toplumcu partilerin elinin rahatlaması,oyların yüksrlebilmesi, iç barışın sürdürülebilir güçlü temeller üzerine oturtulabilmesi için bu sorunun çözülmesi şart!
Peki, "Kürt sorunu "nedir? Partilerin (Hdp'de dahil) sorun tanımı, çözüm kesişim kümesi nedir? Herkesin, her partinin kabul edebileceği Çözüm var mıdır? Hdp'nin çözüm önerileri nedir? Deva, Gelecek Parti ve Chp'nin çözüm önerileri nedir?
Hdp dahil partilerin çözüm önerilerinin toplumsal karşılığı nasıl sonuçlanır? Ne kadar sürdürülebilir olur?
Sorular çok ve muhataplar net olmayınca karından konuşmalar artmakta, biz vatandaşlar da kimin ne dediğini net olarak anlayamamaktayız.
okuduğunuz için teşekkür ederim. çok önemli bir konuya değinmişsiniz, cevabı da zor, ama bir anlamda da basit, sadece meseleye bakış açımızı yeniden düzenlemek gerek, bazen sorun diye baktığımız şeyler çok önemli fırsatlar da sunabilir..
SilEmeğinize sağlık,faydalandım.Türkiyediki seçimlere etkisi açısından;demokratik olsun otokratik olsun,İsrail ve ABD mutlaka bir şekilde müdahil(müspet veya menfi)olur.Bunu daima gözönünde bulundurmak lazım.Seçimleri yönlendiren Basın olsun diğer güç merkezleri olsun,İsrail ve ABD'nin hala etkisinde.Selam ve dua ile.
Silokuduğunuz için teşekkür ederim, ayrıca katkılarınız için...
Siltşkler...
YanıtlaSilOkuduğunuz için teşekkür ederim..
Sil99 yıldır iktidarları altın tepside sunan sistem ne derse O oluyor malesef, halk sunulan seçenekleri seçiyor. Seçmenlerin %85'i beyinlerini kiralamış, ideolojik kör olmuş vaziyette, sağlıklı, sorgulayıcı seçim yapamıyor. Arayış var bu önemli, geçmişteki partileri ve liderleri tercih etmekte istekli değil.
YanıtlaSilKısaca yeni dünya düzenistleri ne derse o olacak...!?
okuduğunuz için teşekkür ederim...
SilAdelina Hanım, dün öğle saatlerinden beri, yaklaşık 14 saatten beri Temmuz-2020 tarihli makalelerinizden başlayarak, sırayla okuyorum. Yorumların tümü dahil. Size katılmadığım tek konu şu: "MHP, Süleyman Soylu’nun oluşturacağı yeni bir siyasi yapı, Ağar-Çiller siyasi konumlanması, “devletçi-milliyetçi” kanadı oluşturacaktır. İYİ P’nin bu atmosferde, artan baskılara bağlı olarak “devletçi-milliyetçi” bloka katılacağını düşünüyorum." Bu dediğiniz, Emin Şirin'in deyimi ile İYİ Parti'nin uçaktan paraşütsüz atlaması ile aynı şeydir. İYİ Parti herhangi bir şekilde MHP ile bir araya gelirse, ayağına kurşun sıkmış olur, varlık nedeni ortadan kalkar. Erdoğan ve Bahçeli birbirlerine o kadar hakaret ettikten sonra şimdi kanki oldular. Bahçeli, Akşener'e ve İYİ Partiye o kadar hakaret ve iftira ettikten sonra, nasıl olur da ittifak olurlar ve birbirlerinin yüzüne bakarlar, mümkün değil. Eğer ayna kullanmadan kulağımızın arkasını göreceğimiz günler gelirse, MHP ve İYİ Parti de aynı çizgide buluşurlar.
YanıtlaSilokuduğunuz için teşekkür ederim..
SilEmeklerinize sağlık Türk siyaseti ve mevcut güç dengeleri üzerine çok önemli tespitleriniz var. Dikkat çekici gelecek projeksiyonuniz var. Bir solukta büyük merakla okudum.
YanıtlaSilokuduğunuz için teşekkür ederim..
Sil