Türkiye, F- 35 savaş uçağı almalı mı?

 

Türkiye, F- 35 savaş uçağı almalı mı?

(Bu yazı Mayıs 2019'da yazılmış ve yayınlanmıştır)

Türkiye ile Amerika arasında uzun zamandır, F-35 savaş uçakları tartışması sürüyor. Türkiye’nin, Rusya’dan S-400 yüksek hava savunma füzesi alma kararından sonra, Amerika’dan “biz de bu şartlarda F-35’leri veremeyiz” cevabı gelmiş ve tartışma başlamıştı.

F-35’ler, savaş uçaklarının 5 inci Jenerasyonu. ABD dışında 5inci jenerasyon üretebilmiş ülke yok. Rusya ve Çin üretim aşamasında.“4,5” denilen uçaklar var. Amerika ayrıca, 6ıncıjenerasyon savaş uçağının “konseptual” çalışmalarını sürdürmekte.

F- 16’yı Türkiye’deki okurlar yakından bilirler. F- 16, 4 üncü jenerasyon.F-16’lar, karasal radarlar ile doğrudan bağlantılı, hava veya yer hedeflerine karşı bağımsız-takım olarak saldıran uçaklar. F-16’nın görevi hedefi yok etmek. Pilotun yetenekleri ön plana çıkar. Uçağı pilot kullanır. Karasal radarlara kolay yakalanırlar. Yakalanmamak için radar altı uçmaları gerekir. Diğer uçak ve silah sistemleri ile “görev bağlantısı” sistemine sahip değil.

F-35’ler ise çok farklı ve çok ileri seviye yeteneklere sahip.

·         Radarlara görünmezler, yakalanmazlar. Sahip oldukları yetenekler, düşman sensörlerini etkiler ve göremez hale getirir.

·         Bir F-35, sahip olduğu bilgisayarlar ile; hem diğer F-35’leri, hem başka tip uçakları, hem de diğer sistemler (Awacs-Dron gibi) ile hava savunma silah ve radarlarını, müştereken ve de eş zamanlı çalıştırabilir. Bu nedenle Joint Strike Fighter (JSF) olarak isimlendirilmişlerdir. Her bir F-35, bağımsız bir “savaş yönetim platformu” gibi iş görür. Bu “tek uçak” kavramından öte, bir savaşma anlayışıdır. Pilotu uçak kullanır, diyebiliriz. F-35 savaşın “oyun kurucusu”dur.

·         F-35’ler askeri uydularla müştereken görev yaparlar. Bu yeteneğe sahip tek uçaktır. Bu yetenek, F-35’lerin hedef belirleme ve tehditten kaçınma kapasitesini maksimize eder. Uçaklar tehditten kaçışı, programları sayesinde, kendileri bulur.

·         Uçak, askeri uydular, hava savunma radarları, bütün diğer sistemler (Awacs-Dron gibi) ve diğer uçaklarla,  otomatik bilgi alışverişi yaparak, muhtemel savaş tablosunu ortaya çıkarır ve hedef önceliklerini belirler, pilota görev önceliklerini belirtir. Pilot karar vermezse, uçak kendisi, savaş önceliklerine ve davranış biçimlerine karar verebilir. Yani her bir uçak, adeta çok üstün kapasiteli beyinler gibi çalışır.

·         Gelişmiş sensörleri ile, pasif radarları ile, görünmeden hedef belirler ve düşmanın en kritik önemdeki hedeflerine görünmeden ustalıkla yanaşabilir, tehdit altına girmeden hedefi uzaktan ateş altına alabilir.

·         Pilot kaskı-başlığı, bütün savaş alanını ve kompüterlerin savaş öncelik kararlarını görebilecek şekilde, savaş durum tablosunu, yansıtan bir resmi verir ve pilot savaş tablosu içinde adeta yaşar. Pilotlar, kararlarını tek bir hedefe göre değil, söz konusu savaş resmine göre verir.

·         ALİS (AutonomicsLogisticsand Information System)lojistik sistemi ile F-35 uçakları; her aşamada, lojistik açıdan denetime tabidir. Lojistik ihtiyaçlar çerçevesinde; görev alma ve görev iptali gibi kararlar, bu lojistik ihtiyaçlara göre, otomatik olarak verilir.

Bu bölüme kadar okuduktan sonra, lütfen yukarıdaki, F-35 (Joint Strike Fighter)’ın görev yapma şekli ve birlikte görev yaptığı temsili tabloya bir kez daha dikkatlice bakın. Sistemlerle entegre çalışan bir savaş makinası göreceksiniz. Bütün bu savaş ortamını F-35 yönetir.

İşte, Türkiye alsın mı almasın mı diye üzerinde tartışma yürüttüğümüz, F-35 savaş uçakları böyle bir şey. Ve bu uçaklar, 5 inci nesil uçakların üretilmiş tek örneği.

Bu uçakların bir adım sonrası, pilotsuz savaşabilen, üstün kapasiteli savaş uçaklarına geçiş. (İHA-SİHA savaş uçağı konsepti değil)

Bu uçağı ABD üretiyor. Hem ABD’nin hem de NATO ülkelerinin “ana savaş uçağı” olacak şekilde, NATO standartlarına göre, projelendirilmiş. 9 ülke üretime fiilen katılmakta (ABD-İngiltere-İtalya-Türkiye-Hollanda-Kanada-Avustralya-Norveç ve Danimarka), İsrail, G.Kore, Japonya, Belçika ise alıcı durumunda.

Tartışmanın diğer tarafı ise, Rusya’dan alınacak S-400 yüksek hava savunma füzesi.

Türkiye’nin yüksek hava savunma silahı yok ve ihtiyaç, doğru. Bu ihtiyacın karşılanmasında, Türkiye kendi milli çıkarlarına göre hareket edecek, bu da doğru ve hakkı. S-400’ler üstün kapasiteye sahip, bu da doğru. Türkiye, yüksek hava savunma silahını-füzelerini Rusya’dan almayı tercih etti. Buna da denecek bir şey yok.

Türkiye’nin bu kararı nedeniyle; F-35 üreticisi Amerika, Türkiye’ye; “Rusya’dan S-400’leri alırsanız, size F-35’leri satmaktan vaz geçeriz” diyor. Amerika, Rus S-400 ile F-35’in aynı ülke tarafından kullanılmasının, F-35 teknolojisinin, Ruslar tarafından çalınabilme ihtimali endişesini taşıyor. Bu da, Amerika’nın kararı. Amerika’ya ilaveten NATO da, bu iki sistemin Türkiye’de kullanılmasının, NATO güvenlik sistemlerini riske sokacağını ve Rusya’nın “casusluğuna” açık hale getireceğini belirtiyor. Bu da NATO’nun kararı.

Taraflar, kendi kararları etrafında, kilitlenmiş durumdalar.

Türkiye’nin uzun vadeli milli menfaatleri, sakince, soğukkanlılıkla düşünmesini gerektiriyor. Tıpkı; tecrübeli-bilgili-bilge devlet adamlarının yaptığı gibi.

Eğer Türkiye kendi kararında ısrarlı ise;bu durumda, F-35 projesinden çekilmeli, Rusya’dan S-400’leri almalı ve NATO’dan çıkmalı.Türkiye bu kararları almazsa, karşı taraf alacak gözüküyor.

Bütün bu kararlar; hem ABD’yi, hem Türkiye’yi, hem de NATO’yu bambaşka bir sürece sokacak.

Bu durumda, Türkiye; hava savunma radarlarını, komuta-kontrol sistemlerini, lojistik alt yapıyı, yedek parça ve ikmal sistemini, hava savunma füzelerini, tankları, topları, helikopterleri vb. kullanabilecek mi? Türkiye’nin “ithal ikame harp sanayisi” yedek parça ve motorsuzluktan üretim yapabilecek mi?Türkiye halen NATO standartlarına göre ürettiği ve diğer ülkelere sattığı silah-araç gereçler ile stinger füzeleri gibi ortak üretimlerden çekilecek mi? ATAK helikopterlerinin motor dahil, ana malzemelerini nereden tedarik edebileceğini, uzun menzilli topların kule ve motorlarını nereden alabileceğini, NATO paraları ile yaptığı bütün alt yapıların NATO’ya iade edilip edilmeyeceğini, velhasıl iğneden ipliğe, ihtiyaçları için bulabileceği çareleri de, önceden ortaya koyabilmeli.

Türkiye’siz NATO; bölgedeki üsleri, bölgedeki alt yapıyı vb. Türkiye’nin sağladığı imkanları, nasıl yerine koyabilecek. İlave maliyetler. NATO’nun Türkiye ötesine yapmak zorunda kalacağı operasyonlar için nasıl bir çözüm bulanabileceği de dikkatle değerlendirmeli.

Amerika; Müslüman coğrafyasında (Afganistan, Bosna gibi) kullandığı Türkiye’nin “softpower” etkisini nasıl ikame edebileceğini, Ortadoğu gibi bölgelerde, Türkiye’nin coğrafyasından sağlanan askeri avantajlar için gereken alternatifleri, iyi hesap etmeli.

Amerika ve NATO bu askeri kayıplarına ilaveten, Rusya yanında yer alacak bir Türkiye’nin neden olacağı askeri ve politik dezavantajları da dikkatle ele almalı.

Türkiye elindeki tek uluslararası enstrüman ve koz olan NATO üyeliğini de kaybetmesiyle, bölgedeki üstünlüğünü kaybeder. Kıbrıs’ın ve İsrail’in NATO üyeliğine mani olamaz. Yunanistan karşısında; Kıbrıs, Ege ve Doğu Akdeniz gibi çatışma alanlarında, zayıf düşer. NATO ile karşıt kuvvet pozisyonuna geçmiş olur.

NATO olmadan, Türkiye “barış gücü görevlerini” nasıl yerine getirecektir?

ABD ve NATO çare bulur. Türkiye, öncelikle maddi imkansızlıklar nedeniyle, yeni bir askeri yapı oluşturamaz, en küçük devletlerin tehditlerine açık hale gelir. İç güvenlik dahil.

Ülkesini seven, sivil veya asker bürokratlar, Erdoğan’a doğruyu söylemeli.

Silah sistemleri konusunda alınacak kararlar, askeri deyimle, “taktik neticeler” doğurur, NATO üyeliğinden uzaklaşılması kararı ise “stratejik neticeler” doğurur. Kayıp dehşet olur.

Ha, Türkiye yönetimi, batıdan ayrılmak, “Rusya’nın hakimiyet ideolojisi-stratejisi” çerçevesinde, “Avrasyacı” olmak istiyorsa, bu fırsat bulunmaz nimet. O zaman oyalanmamalı. Hazır; ahali “iyice pişirilmiş”, “Avrasyacı Güçler” hükümetin desteğine sokulmuş, Rusya gibi bir güç “yedeklenmişken”, bu fırsat değerlendirilmeli.

Doğru olan elbette bu değil.

Türkiye ve Türk halkı bunun bir oyun olmadığının farkına varmalı ve “demokrasiden uzaklaşma denemelerine” derhal son vermeli. Türkiye; Rusya ile “taktik ölçekte” her şey yapılabilir, ancak “stratejik ölçekte” Rusya ile “oynaşma-cilveleşme” lüksüne sahip değil.

Türkiye’nin menfaati “haysiyetli bir çizgide, batı medeniyetiyle yolculuğa devam etmek” olarak gözükmekte. Avrasyacı ekstremistlerin, Türkiye’yi maceraya sokmalarına izin verilmemeli.

Türkiye’nin stratejik değeri batı bloku ile birlikteyken artacaktır.

Türkiye gibi; “potansiyel stratejik büyük bir güç”, Rusya ile zaman kaybetmemeli.


Yorumlar