Güney Kafkaslar’da Gürcistan’ın stratejik değeri

 

Güney Kafkaslar’da Gürcistan’ın stratejik değeri

(Bu yazı mayıs 2019 tarihinde yazılıp yayınlanmıştır)

Ruslar; 1810 yılında geldikleri Güney Kafkas’tan hala çıkmış değil.200 yılı aşkın bir süredir Rus hakimiyeti söz konusu.

Demek tam 200 yıldır; Türkün, Farsın, Arap'ın sözü geçmiyor Güney Kafkas’ta.

Küçük milletler de, tarihte olduğu gibi, büyük güçlerin rüzgarına göre konumlanmışlar.

Bölge ikiye ayrılıyor. Kafkas dağlarının üzerinde yurt tutmuş halkların bulunduğu zirveler, Kuzey Kafkasya, Türkiye’nin doğusu ve İran’ın kuzeyi ile Gürcistan, Azerbaycan, Ermenistan devletlerinin olduğu Güney Kafkasya.

1990 sonrası Ruslar Güney Kafkaslardan çıkarken; Ermenistan- Azerbaycan savaşını çıkartmış, oluşan krizden de faydalanarak Rus ordularını Ermenistan’da konuşlandırmış, Gürcistan ve Azerbaycan’da da kendisine yakın kukla yönetimler bırakmıştı.

Rusya Gürcistan ve Azerbaycan’da çıkmış olmakla birlikte, Azerbaycan ve Gürcistan’ın derin devleti Rusların kontrolünde olan unsurlardan olmaya devam etmiştir.

Türkiye ve Amerika; bölgede oluşan boşluğu doldurmak istemiş, ancak Türkiye’nin hiçbir hazırlığının olmaması ve bölge ülkelerini iyi okuyamaması nedeniyle, başarılı olunamamıştır.

Türkiye’nin bölgedeki çalışmalarını başka bir yazıda ele alırız, nasip.

Ruslar; 1994-1996 ve 1999-2008 Rus-Çeçen savaşı ile 2008 Rus-Gürcü savaşı sonrası Kuzey Kafkasların kontrolünü sağlayabildi.

Çeçenler ve Gürcüler Ruslara oldukça sıkıntılı günler yaşatmayı başarmışlardır.

Putin, bu iki savaş sonrası Güney Kafkas’a fiilen inebilmiştir. Gürcistan burada kilit konumdadır. Rusların sadece Ermenistan’da asker bulundurması Güney Kafkas hakimiyetini sağlayamaz.

Size küçük bir hikaye anlatmama izin verin. Yeniden Ruslara döneriz. Genç Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’un güvenliğinin Karadeniz’deki belirli bölgelerin kontrolünden geçtiğini biliyordu. İstanbul’u aldıktan sonra durmadı 1454’te Karadeniz’e açıldı.

Bugün Abhazya olarak bildiğimiz topraklarda o vakitler Cenevizliler hüküm sürüyordu. Sohum Kalesi de bir Ceneviz kalesiydi. Genç Fatih, Kafkasların kontrolü için Sohum Kaleyi fethetti ve bizlere emanet etti.

1810’da‘Moskof’un eline geçti, düzen bozuldu, talan oldu vatan’. Bu ifadeler, Sohum Kalesinin Topkapı sarayındaki temsili kitabesinden. Topkapı’ya giderseniz o kitabeye bakın lütfen.

Şimdi biraz tarihe dönelim. Gürcistan’ın önemli bir kısmı 1801’de Rusya tarafından ilhak edildi. Daha sonra Azerbaycan, Dağıstan, Mingrelya ve İmeretya ve nihayetinde 1804-1805 yıllarında Erivan ve Bakü hanlıkları Rus hâkimiyetine alındı. 1864 yılına kadar, Ruslar Kafkas halklarını parçaladı ve Kafkasların büyük bir kısmını da ele geçirdi. Bu gelişme sonucu, Rusya sınırı Doğu Anadolu’ya kadar dayandı.

Ruslar, Karadeniz hakimiyetinin kendi bekaları açısından önemini biliyorlardı. Avrupa dengelerini kullanarak, 1871 Londra Protokolleri ile Karadeniz’de donanma bulundurma hakkını da elde ettiler.

1877-1878 Osmanlı Rus harbi ile de, Gürcistan’daki son Osmanlı toprağı Acara bölgesi (Müslümanların bölgesi) Rusların eline fiilen geçmiş oldu.

Gürcüler Ruslarla geçirdikleri 200 yıldan pek memnun kalmadılar. Ekim 1917 devrimi olduğunda, Gürcistan Rusya’dan bağımsızlığını ilan etti. Ancak ne garip tesadüftür ki, kendisi de Gürcistan Gori şehrinden olan Stalin’in kanlı baskını ile yeniden Rusların kontrolüne girdi.

1931 yılında Ruslar, Abhazya ve Güney Osetya’yı Gürcistan’a verdiler.

1990 sonrası Sovyetler Birliğinin dağılması ile Gürcistan bağımsız devlet oldu. Gürcistan’a bağlı olan Abhazya ve Güney Osetya da Gürcistan’dan bağımsızlıklarını ilan ettiler. Gürcistan’da iç savaş yaşandı. Hukuki olmasa bile, Abhazya ve Güney Osetya’nın Gürcistan’dan fiili kopuşu gerçekleşti. Bu fiili kopuş Rusya tarafından başlangıçta tanınmadı.

Rusya bu süreçte Kuzey Kafkaslarda Çeçenlerle savaş halindeydi.

Gürcistan uzun süre Rusların güdümünde olan yönetimlerce idare edildiler. Batının yetiştirdiği Mikhail Saakaşvili, 2004 yılında iktidara geldi. Meşhur ‘gül devrimi’. Müslüman Gürcülerin çoğunlukta yaşadığı Acara bölgesini kesin olarak Tiflis’e tabi kıldı, Rus askeri birliklerini Gürcistan’dan çıkarttı. Ancak Gürcistan’ı NATO’ya sokamadı.

Saakaşvili 2007 yılında yanlış hesap yaptı ve Gürcü milliyetçiliğinin etkisi ile 1990’ın başında kendisinden fiilen kopmuş Abhazya ve Güney Osetya’yı ele geçirmek için ordusu ile bu bölgelere saldırdı.

Savaş öncesi Rusya Çeçen direnişini bitirmeyi başarmıştı. Rusya ekonomik açıdan toparlamış, Saakaşvili Gürcistan’ı ise ekonomik kriz yaşıyordu.

Putin Rus birliklerini 2008 yılında Abhazya’ya ve Güney Osetya’ya soktu. Osetya istikametinden Gürcistan’a giren Rus askerleri Tiflis önlerinde, batının baskısı ile, güçlükle durdurulabildi. Ruslar, Abhazya ve Güney Osetya’yı kendine bağladı. Abhazya’daki Kodori vadisi ve Güney Osetya’daki Daryal geçidi, Rusların eline geçmiş oldu.

Dağıstan’daki Derbentleri de ilave ettiğimizde, Rus’un Güney Kafkas’a kara birliklerini geçirebilmesi, bu üç geçide bağlıdır. Bu stratejik geçitler ile Kuzey Kafkas toplumlarının Rus’a karşı duruşu, Rus İmparatorluğunun Güney Kafkas hakimiyetinin sürdürülebilirliğinde, en önemli faktörlerdir. İran’ın tercih edeceği taraf, Güney Kafkas dengesini değiştirir.

Abhazya ve Güney Osetya’nın Rusya’ya katılmış olması, Dünya tarafından tanınmamış, ancak klasik bir ‘Rus De Facto’su olarak kalmıştır. Kırım işgali gibi, Donbass işgali gibi.

2008 savaşı Ruslara ikinci bir avantaj daha sağladı. Ruslar, 1871’de Karadeniz’de donanma bulundurma hakkı elde etmişlerdi malum. 1990 Sovyet dağılması sonrası, Karadeniz’deki en kritik deniz limanlarını Ukrayna’ya kaybettiler ve Karadeniz’de güvenlik krizine girdiler. Ukrayna’dan Sivastopol donanma üssünü kiraladılar. Kırım’ı işgal etmemiş bir Rusya. Azak denizinde Kerç boğazına sıkışmış bir Rusya. Karadeniz’de bekası tehlikede diyebiliriz değil mi?

Rus’un, Kırım’ı 2014’te işgalini, Donanmasının hareket yeteneği kazanabilmesi açısından değerlendirmek gerek.

İşte 2008 yılında Saakaşvili Abhazya ve Güney Osetya’ya açtığı savaş ile, Rusya’ya Abhazya’yı fiilen işgal etme fırsatını tanıdı. Abhazya’yı kaybeden Saakaşvili, aynı zamanda Abhazya’nın önemli deniz limanı olan Sohum Limanını da hediye etti. Rusların Güney Kafkas’a askeri müdahale için geliştirilmeye elverişli Sohum Limanı da önemli bir avantaj sağlayacak ve Doğu Karadeniz’deki deniz savaşlarında Rus üstünlüğü için katkı verecek.

Ruslar henüz, Gürcistan’ı tam olarak kontrol edebilmiş değil. Ne politik yönden, ne de askeri yönden. Abhazya ve Güney Osetya’nın kontrolü Ruslara Güney Kafkas’ta varlıklarını sürdürebilme şansı vermekte sadece. Poti ve Batum limanları halen Gürcistan’ın kontrolünde.

Gürcistan Çeçenler için de çok önemlidir. Çeçenlerin nefes borusudur. Şanlı Çeçen direnişlerinde Gürcistan etkili rol oynamıştır. Grozni petrolleri Gürcistan üzerinden satılmıştır.

Ruslar, Ermenistan’daki askeri birliklerinin takviyesini ve lojistik ikmalini, ancak İran üzerinden sağlayabilmekte. Rus-İran stratejik ittifakı bakın ne önemli hizmetler görüyor. İran ayrıca Ermenistan’la stratejik ittifaka sahip. İran’ın Türkiye’nin yanında yer alması dengeyi değiştirir.

Rus’un; Abhazya, Güney Osetya ve Dağıstan’ı kaybetmesi Güney Kafkas’ı kaybetmesi anlamı taşır. Güney Kafkas’ı kaybettiğinde de Rusya kendi sınırları içinde üçüncü bir çöküş yaşar.

Abhazalar’ın hem Müslüman ve hem de Hristiyan dinlerine mensup olduğunu unutmayalım. Müslüman olanlar Türkiye’yi desteklemiş, Hristiyan olanlar ise Rusya’dan yana tavır koymuştur. Halen Abhazya’da % 16 oranında Müslüman kalmıştır. Yaklaşık 500.000 Müslüman Abhaza 1870’de Türkiye’ye göç etmiştir. Hristiyanların mevcudu, Ermeni-Rus ve Gürcüler dahil, % 60 kadardır. Hristiyan nüfusun % 50’si Abhaz’dır. Abhazya’nın hali hazır nüfusunun 350.000-400.000 olduğu dikkate alınırsa, Türkiye’deki Müslüman Abhaza’ların ne kadar önemli olduğu anlaşılır. Müslüman Abhazalar Türkiye ile Gürcistan arasında rol oynayabilir. 

Türkiye’nin Güney Kafkas’ta daha etkin bir dış politika izleme şansı, Rusların Güney Kafkas’tan çekilme ihtimali var mı? Aşırı taahhüde girmiş imparatorlukların çöktüğünü tarih bize gösterdi.

Putin; Rusların yeniden emperyal bir güç haline gelmesi için hayli zorluyor. Ortadoğu’da üslenmeye talip olduğu yeni rol, Ukrayna topraklarını işgali, eski sömürgelerinde yayılma teşebbüsleri, Afrika’da paramiliter savaşlar, Balkanlarda AB ile girdiği yarış Putin’in gücünü zorluyor. Gücü ile orantılı olmayan dış politikalar, devletlerin felaketine yol açar. Askeri güç her şeyi çözmez. Ekonomisi güçlü olmayanların emperyal atakları sürdürülebilir olmaz.

Sanırım Rus’un ‘işba (doyum) noktası’ uzak değil.

Yorumlar