“Derin Devlet”-“Deep
State” gerçekte kim?
(Bu yazı Ağustos 2019'da yazılmıştır)
“Derin Devlet” sözü bir çok ülkede, üzerinde en çok
spekülasyon yapılan kavram, sanırım.
5-6 yıl öncesine kadar, birisinin şüpheli hareketleri,
ulaşabildiği yerlerin-çözebildiği işlerin profilinin yüksekliği, “hayrola derin
devlet mi?” sorusu ile karşılaşmasına neden olurdu.
Şimdilerde filmleri bile yapılır oldu.
Kosova’da bu meseleye işaret eden, enteresan bir olayla
karşılaşmıştım. Bu olay, gazeteci olarak bana, hiçbir şeyin göründüğü gibi
olmadığı konusunda ciddi bir ders oldu. Standart parametrelerle ve standart
dışı parametrelerle bakmak, “doublecheck” adet oldu bende.
Kosova’nın bağımsızlığını kazanması ve bağımsız devlet olarak
inşası sürecinde; “Arnavut milliyetçiliği” tek parametre olarak belirlenmiş,
Arnavut tarihi, kültürü, gelenekleri, İslam’a bakışı, Osmanlı tarihine bakışı,
Türkiye’ye bakışı, bu süreçte yeniden tanımlanmıştı. Arnavut’un dini “Arnavut
olmaktır” denecek ölçüde, tek parametre “nasyonalite” idi. Bağımsızlığa giden
yol ve yeni devletin inşasındaki bütün kurumsal yapılar, bu temel ölçüye göre
yetiştirilmiş insana ve bu çerçevede oluşturulmuş ideolojilere-fikirlere
dayandırılıyordu.
Yugoslavya devletinin; uluslararası bir “uzlaşı projesi”
olarak kurulduğundan beri, “Vatikan” rahatsızdı aslında. İki nedeni vardı
bunun. Birincisi “dinsiz devlet” kavramına karşıydıVatikan, ikincisi ise, “Katolikler”Balkanlardaki
“hinterlandını” kaybetmekten rahatsızdı.
Vatikan bu durumu ters yüz etmek için, yıllarca, sabırla
çalıştı. Yugoslavya devleti varlığını sürdürürken, Arnavutlar için; alternatif
eğitim kurumları kurulması, yeni kitapların hazırlanması, dağ-mağara ve bodrum
okullarında illegal eğitim kurumlarının oluşturulması ve bu fikre uygun yeni
nesillerin yetiştirilmesi, işte bu çalışmalar sonucu gerçekleştirildi.
Dini saf dışı bırakan Arnavut milliyetçiliği, Arnavutların
yeni tarihi, Arnavutların İslam’a yeni bakışı, Arnavutların bütün kültür
normları, bu plan çerçevesinde değiştirildi.Geleceğin Kosova güç merkezleri bu
çerçevede şekillendirildi. “Arnavut’un derisini kazısan altından haç çıkar”
güzellemesi de,bir yandan bütün dimağlara nakşediliyordu.
Bu sürecin yıldızı, şüphesiz Kosova Kurtuluş Ordusu (UÇK) idi.
Kosova Katolik icmasının iddiasına göre, Vatikan UÇK’yı da savaşa hazırlamıştı.
Siyasetin ve sivil toplumun güçlü aktörleri de “Arnavut
Milliyetçiliği” etrafında şekillendiriliyordu. Bu konuda en ileri siyasi
hareket “Kendin Karar Ver-Vetevendosje Hareketi” ve onun genç lideri Albin
Kurti idi. Albin Kurti, Kosova ölçeğinde bir “Arnavut milliyetçiliği” ile
yetinmiyor, aynı zamanda; Arnavutluk’la birleşmeyi, Makedonya Arnavutları ilegüçlü
beraberliği düşünen bir fikri de öngörüyordu.Geleceğin başbakanı gözüyle
bakılan Albin Kurti, Vatikan’ın bütün kurgularına uyuyor gözüküyordu. Arnavut milliyetçiliğinin
“kalesi” oydu. Senaryo belli, “esas oğlan” belliydi. Görüntü buydu.
Son seçimde beklenen oldu ve Albin Kuti’nin Vetevendosje
hareketi birinci oldu. Başbakan olması bekleniyor, en azından koalisyonun büyük
ortağı olmasına kesin gözüyle bakılıyordu. Seçim sürecinde Albin Kurti;
kendisinden pek umulmayan bir kaç cümle sarf etmişti, “İslam bir tehdit
değildir, ekstremistlerle ve İslamofobi ile mücadele edeceğim, başörtülüler
devlette çalışabilir”. Bu cümleler, sıradan bir cümle gibi geldi birçoğuna,
ancak bu cümlelere çok dikkatle bakanlar da vardı. Vatikan’ın senaryosunu bozan
bu cümleler, bir yere not edilmiş olmalıydı. Parti karıştı. Albin Kurti’nin
partisindeki 31 vekilden 11’i istifa ettirildi, başkent Priştine’nin belediye başkanı
Albin Kurti’den ayrıldı. Albin’in halktan aldığı oylar, masa başı oyunuyla
“hiç”mertebesine indirilmişti. Sonra Kosova savaşının bütün “UÇK”komutanlarının
partileri bir araya getirilerek, yeni hükümet komutanlara kurduruldu.
Bu olay beni çok düşündürdü. Albin; kimin ayağına basmış,
hangi yanlışı yapmıştı? Kosova’da esas güç kimdi, Kosova’nın rolü ne olarak
belirlenmişti? Albin bilmeden hangi oyunu bozmaya kalkmıştı? Kosova derin
devleti mi devredeydi? Albin’in partisini parça parça eden, “UÇK”
komutanlarının partilerini bir araya getirip, hükümeti kurdurtan ve asla yıktırtmayan
kimdi? Kosova derin devletini, Vatikan mı kurgulamıştı? Kosova’nın kırmızıçizgisi
“İslamiyet” olarak mı belirlenmişti? Kosova’nın yüzü Vatikan’a mı dönük
olmalıydı?
Kafam karma karışlık olmuş, cevabını bulamadığım sorular
beynimde fırtınalar yaratmıştı.
Gelelim Türkiye’ye. Türkiye’de mesele daha da kompleks
gözüküyor.
Derin devlet kavramı Türkiye’de de çok etkili biliyorum.
Kavramın oradaki izlerine de bakmaya çalıştım. Yalnız 3-4 yıldır, derin devlet
kavramını pek kimsenin kullanmadığının da farkındayım. Bu derin devletin
etkisizleştirildiği, ya da Türkiye’de defteri kapattığı anlamı mı taşır?
Sanmam.
Önce, Türkiye’de bu konuyla ilgili önemli figürlerin “derin
devlet” tanımlarına bakalım.
Demirel’in derin devlet tanımı, yıl 2005:“Derin devlet,
devletin kendisidir.Askerdir, derin devlet. Cumhuriyet'i kuran askerler, kurulu
nizamın yıkılmasından daima korku duyar”. “Devleti yıkılma sınırına
getirmediğiniz sürece, derin devlet hareket halinde değildir”.
Demirel’in tanımına bakarsak; cumhuriyeti kuranların, ki
onlar askerler, belirlediği bir devlet yapısı var ve ordu bunun koruyucusu ve
kollayıcısı. “Görünene” itibar etseniz, Demirel’in “derin devlet askerdir”
tanımı doğru. TC Devletini, CHP’yi kuran onlar. 1960-1971-1980-1997 darbelerini
yapan, siyasete çeki düzen veren onlar.Askerler “dediğini yaptırabilecek” en
önemli silahlı güç, bu doğru ve bundan ötesi bir anlam yüklemek, aşırı zorlama.
Demirel’in tanımlamasını güçlendiren, 2000-2003 yıllarında (AKP’ye
darbe yapma çalışmalarının yapıldığı yıllar),Türkiye’de görev yapan,ABD'nin
Ankara Büyükelçisi Robert Pearson'un 2003 tarihli kriptosu. “Şahin generaller,
Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'e her an muhtıra verebilir ve istifasını isteyebilirler”.
“Şahin generaller: Şener Eruygur, Çetin Doğan, Hurşit Tolon, Fevzi Türkeri, Tuncer
Kılınç” diyordu. Tanıdınız mı bu isimleri?
Kimdi bu ekip? “Muhafazakar-dindar bir partiyi iktidarda
görmekten tüyleri diken diken olanlar” Erbakan’ı iktidardan uçurdukları gibi,
AK P’yi de “uçurmayı” planlayanlar. Sonra?
Ecevit ise, 2005’de; “Türkiye'de bir derin devlet olayı var. Derin
devlet kontrgerilladır. Ama herkesin derin devleti farklıdır", “1974
yılında Genelkurmay Başkanı örtülüden para istedi, yüklü bir miktar. Ne için
diye sordum. Özel Harp Dairesi için dedi. Daha önce bu dairenin parası
Amerikalılar tarafından verilirmiş” diyor ve derin devleti “kontrgerilla”
olarak açıklıyordu.
Erdoğan 2007’de: “Derin devletin varlığına katılmıyorum diye
bir şey yok. Katılmıyorum olur mu, neden (derin devlet) olmasın. Türkiye
Cumhuriyeti döneminde başlamış bir şey de değil. Ta Osmanlı'dan. Bu gelenekten
gelen bir şey zaten. Ama bunu minimize etmek, mümkünse yok etmek, bunu başarmak
gerek” diyerek,derin devleti“İttihat Terakkiye ve Teşkilât-ı Mahsusa’ya”, yani
Osmanlı’nın yıkılması şartlarını hazırladığına inandığı, siyasal oluşuma ve
onun devlet inşasına kadar götürüyordu. Bu “dindarların” genel kanısıydı.
Necmettin Erbakan; “Ergenekon davası, TSK’da ABD
karşıtlarının tasfiyesidir” diyerek, derin devlet kavramına, Erdoğan’dan çok
farklı bir anlam yüklüyordu. Neden?
Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Kemal Kayacan; “Bizden yukarda
öyle bir örgüt var ki, her şeyi o tezgâhlıyor, biz uyguluyoruz” diyordu. Kayacan bir üst akıla işaret ediyordu.
CHP genel başkan yardımcısı Özgür Özel; “Türkiye’de bir başka
mekanizma, bir başka dinamik var, hepsini birden yönetiyor. Bir başka mekanizma
devreye giriyor ve birbirine en ağır hakaret edenleri birbirine dost, ahbap
yapabiliyor, birden çok partiyi kontrol eder bir şekilde Türkiye siyaseti
üzerinde (derin devletin) bir vesayet kurduğuna ben şahsen inanıyorum” diyordu.
Solcuların yorumu; “Türkiye'de bir derin devlet var ama bu
Amerikan derin devletinin uzantısı”. “Dindarlar ve milliyetçiler de bu
Amerikancı derin devletin, yerli işbirlikçileri”.“Komünizm ile mücadele için NATO
Gladio’yu kurmuş, Türkiye’de ise 1952 yılında Kontrgerillateşkilatlandırılmış”.
Perinçek’in yol arkadaşı, emekli Tümamiral Soner Polat; “dünyada NATO
Gladyosu’nu yenen, tasfiye eden ilk ve tek ülke Türkiye’dir ve bunu Erdoğan
başarmıştır” diyor.
Eski istihbaratçı Mahir Kaynak da, derin devleti “ülkenin
geleceğini planlayan ve bunu gerçekleştirmek için politikalar üreten bir akıl”
olarak nitelemiş.
Arşivleri karıştırsak daha çok tanımlama bulabiliriz, öyle
gözüküyor. Derin devlet konusunda yapılan tanımlar, herkesin görebildiğiparçalar
ve karşılaştıkları olaylar ile sınırlı. Solun tanımı farklı, sağın tanımı
farklı, dindarın ki daha farklı. Tanım farklılığı; derin devletin çok çeşitli enstrümanlara
sahip olması ve çok cephede hareket edebilmesi ile ilgili. Ordu, siyaset, istihbarat,
finans, sivil toplum, fikir hareketleri, din, terör örgütleri vb. içerisinde, derin
devlet var. Derin devletin içerisinde olmadığı hiçbir yapı yok.
Zamanın ruhu, solu hareket ettirmeyi gerektiriyorsa, sol
enstrümanlar hareket eder, sağın içindekiler, karşıt konumda dahi olsa, esas
aktörün işini kolaylaştırıcı şekilde tavır alır. Dindar cephe hareket
ettirilmek istenirse, dindar enstrümanlar hareket eder, diğerleri onun işini
kolaylaştırır. Dışarıdan bakanlar sadece harekete geçen parçaları görür. Zaman
gelir, terör örgütleri azdırılır, zaman gelir, milliyetçi kuvvetler harekete
geçirilir. Ülkeyi istikametinde tutmak tek bir unsurun boyunu aşarsa, sol
unsurlar dindarlarla, milliyetçiler dindarlarla bir araya da getirilir. Daha da
yetmezse, farklı unsurların içindeki derin devletle çalışan yapılar, kendi kurumunu
parçalar ve esas mücadeleyi yapan unsuru destekler.
Derin devlet, yerli de değil, milli de değildir. Kendisini
kurgulayan “üst aklın mensubiyetini taşır”. Derin devlet, kendi üzerindeki “yabancı”
olan “yönetici bir güç-üst akıl” tarafından yapılandırılır. Bu güç, global
sistem içinde bir rol verilen ülke için kurgular, derin devleti. İşte
kurgulanmış derin devlet, ülkeyi “belirlenen istikamette tutmakla
görevlendirilir”. Biz bu istikamette tutma oyunlarını, gerçekmiş gibi algılar
ve tavırlarımızı belirleriz.
Parçalar inandırılmış fikirlerle hareket ederler. Farklı inançlar,
dolaylı tutumla da olsa,aynı hedefe hizmet edebilirler. Fikirlerin etrafında
kümelenenlerin,derin devletten asla haberleri olmaz. Ancak fikirlerin arasına
öyle bir nüans ilave eder ki üst akıl, farklı fikir grubu fikirlerinin tam
zıttı bir hedefe yönelebilecek kıvamda tutulabilir. Bu yöntemle, grup istenilen
hedefe yöneltilemezse, parçalanır, etkisizleştirilir, muhalefeti
sınırlandırılır.
Parçaların içinde hareket edenler, her zaman kendilerinin en
doğruyu yaptığını, en vatansever olduğunu, diğerlerinin de “hainimsi” olduğunu
düşünür.
Bu şablonu Türkiye için uygularsak, son yüz yılda meydana
gelen olayları nasıl okuyabiliriz?
Osmanlı yıkıldı, petrol ve kritik alanlar paylaşıldı. Tablo
buydu. “Etrafıyla ilgilenmeyecek, oyunu bozmayacak ve Kürt meselesini
çözemeyecek” bir Türkiye, bu tabloyu tamamlayıcı olarak belirlendi. Türkiye hep
bu istikamette tutuldu. Sınırı aşmak isteyenler etkisizleştirildi.
Bakmayın siz binlerce “detay” olaya. Son resim ne? Dışarıda
bir milim kımıldayamamış, aksine sıkışmış bir Türkiye, içeride de Kürt
meselesini çözememiş bir Türkiye. Diğer yorumlar palavra. Demek üst akıl işini
görmüş, kurduğu derin devlet de güzel çalışmış. Solcu, sağcı, dindar,
milliyetçi, ocu-bucu, ufak lokmalarla tatmin edilmiş. Ama atı alan Üsküdar’ı
geçmiş.
Halk, aydınlar, siyasi kadrolar ve bürokrasi; geminin gittiği
yön konusunda yönlendirici olamadan, sadece; geminin gidip-gitmediği, geminin
dökülen boyaları, bozulan makinaların tamiri, içindekilerin kılık ve
kıyafetleri, gemi içinde kurulacak nizam, gemi bölmeleri arasındaki
mücadeleler, gemi içindekilerle ilgili istihbarat, gemi içindekiler için ordu
kurulması, gemi içinin dizaynı gibi, neticesiz bir kargaşa içinde enerji tüketmiş.
Çabaların hiç biri geminin yönünü belirleyememiş.Hiçbir siyasi hareket ve
siyasi lider de kuşatılmışlığı parçalayabilecek, oyunu bozacak bir hikaye
yazamamış bu millete.Yazmak isteyene de derin devlet gereğini yapmış. Herkes
içerisinde olduğu parçanın hikayesini yazmış, oynamış ve bununla mutlu olmuş.
Elbette başarılar da bu parçanın içiyle sınırlı kalmış.
Türkiye’de gerçek derin devletin ve üst aklın varlığını
belirleyebilmiş olan var mı? Şüpheliyim. Önemli insanların tanımlarını yukarıda
okudunuz.
Bugün için bir işaret-şablon var mı derseniz? Size sadece
“demokrasi şablonunu kullanın” diyebilirim. Demokrasi şablonu, kimin nerede
durduğuna dair önemli ipuçları verir.
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilMaalesef, devletin görünür organları da derin tabakaları da şimdi tek kişinin kontrolünde
YanıtlaSil