Babacan ve Davutoğlu’nun stratejik rolü?
( Bu yazı Ağustos 2019 tarihinde yayınlanmıştır)
Türkiye toplumu ve entelektüeli, Ali Babacan ve Ahmet
Davutoğlu siyasi oluşumlarının, başarılı olup olamayacağını tartışıyor.
Bu konuda birkaç görüş var.
·
Siyaset
sahnesinde onların doldurabileceği bir “boşluk” henüz oluşmadı diyenler,
·
Anketler,
yeni siyasi parti oluşumunun gerekliliğini gösteriyor, iddialı siyasi
oluşumlara dönüşebilirler diyenler,
·
AKP’de
kalıp, aksayan hususları düzeltme yolunu tercih etsinler diyenler,
·
%
3-5 oranında oy alabilirler, bu hareket AKP’yi bölmeye dönük diyenler, olmak
üzere dört temel görüş belirtiliyor.
Sol siyaset; Ekrem İmamoğlu’nun “merkezi”, “sol tarafta”
toparlayabileceğini, Ali Babacan’a alan kalmayacağı tezini ileri sürerek,
“solun İstanbul başarısı” üzerine strateji geliştiriyor.
Erdoğanistler; iktidarı kaybetme endişesi ile, bu iki
hareketin AKP’yi “iktidardan etme” dışında bir işe yaramayacağını,
değerlendiriyorlar.
Samimi Müslümanlar; kazanımların kaybedilmesi endişesi ile,
AKP parçalanmasın, Babacan ve Davutoğlu partide kalıp, partiyi eski rayına
sokmayı denesinler görüşündeler.
Sosyolojik parametrelerle bakanlar; toplumdaki kafa
karışıklığının farkında olmakla birlikte, muhafazakartoplum katmanlarının
çoğunluğunun, henüz Erdoğan’la “bağlarını kopartmış olmadıklarını” ve solun;İstanbul
seçimleri ve HDP ile dirsek teması sonucu,ciddi bir mesafe aldığını ve belirli
bir “alanı kapatmaya” da muvaffak olduğunu düşünüyorlar.
Bu görüşleri dile getirenler, Babacan ve Davutoğlu’nun parti
kurmasının netice alamayacağı görüşündeler. Yorumlar; bakış açılarına göre
haklı aslında. Ama bakış açılarına göre sadece.
Yorum sahipleri ilk bakışta haklı görülseler bile, bu değerlendirmelerde
“gözden kaçırılan” iki önemli parametre olduğu kanaatindeyim. “Olağanüstü
şartlar” ve “kimsenin başaramamış olduğu” olduğu. Türkiye; demokratik
parametrelerin tamamında dünya sıralamalarında en gerilerde, “otokrat
yönetimler kategorisine” geriledi. Sosyal medya muhalefetine bile izin yok.
Hatırlasanıza; barış masası devrildi, AK P Erdoğan’ın
partisine dönüştü, “beka”hikayesiyle bütün muhalif hareketler şeytanlaştırıldı,
medya % 90 iktidarın kontrolüne girdi, Kılıçdaroğlu linç edildi, mevcut yönetim
anlayışına karşı fikirler ileri sürenler terörist olmakla suçlandı, sivil
toplum parti uzantılarına dönüştürüldü, anlayacağınız “mülk”şahsi mülk haline
getirildi. Kalem, hakim güç oldu, kelamı yok etti.
Bu olağanüstü değişim süreci; parlamenter rejimi-tek adam
rejimine, kuvvetler ayrılığını-tek kuvvet rejimine, barışı-savaşa ve
kalkınmayı-ekonomik çöküşe, kültürel bütünleşmeyi-kültürel yırtılmaya, yerli
sanayiyi-yabancıların hegemonyasına, uluslararası işbirliği ve
ilişkileri-uluslararası çatışmaya, legaliteyi-illegaliteye, toplumsal
barışı-toplumsal çatışmalara, devlete ve millete ait servetleri-şahsi
servetlere dönüştürmeye, hukukun üstünlüğünü-üstünlerin koyduğu kurallara, halkın
devletini-partinin devletine dönüştürdüğü, bir netice doğurdu.
Bütün bunlara ilaveten; bölgedeki Kürtler kaybedildi, Mısır-Suriye-Libya-Sudan-Irak-Balkanlar
kaybedildi, Müslüman toplumların bir kısmı kaybedildi, Arnavutlar kaybedildi,
AB kaybedildi, Trump hariç ABD kaybedildi, Türkiye’nin söz sahibi-karar sahibi
olduğu NATO askeri organizasyonu kaybedildi, Arap devletlerinin büyük çoğunluğu
kaybedildi.
Türkiye’nin stratejik değeri, “taktik-lokal değer” ölçeğine
indirgendi.
İnsanların; Erdoğan’ı eleştirmekten korktuğu, parti kurmaktan
çekindiği, herkesin Erdoğan’ın askeri çözüm kararlarının arkasında dizildiği,
HDP ile yan yana gelmekten kaçtığı, terörist derler diyerek “bebeklerin
hapishanede tutulmasına” ses çıkartılmadığı, mahkeme tarafından suçsuz olduğu
kararı verilmiş KHK’lıların işlerine iadesine destek verilmediği, insanların demokratik
haklarını arayamadığı, aydınların tweeter-facebook-youtube-wikipediavb.nin
yasaklanmasına sessiz kaldığı, tarafsız gazetecilerin hapishanelere
tıkılmasına, sokakta dövülmelerine ses çıkarılmadığı, bir Türkiye’deyiz.
Böyle bir atmosferde; Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu, niye
parti kuruyor, karşılığı yok, iktidara gelemezler gibi söylemler; anlamsız,
öngörüsüz ve stratejik adımları hesaplayamamak değil mi? Ali Babacan ve Ahmet
Davutoğlu’nun stratejik değerini görememek değil mi?
Meral Akşener’e; “yemekten” ramazan davuluna dönmüş biri
tarafından, “kendi mabadına bakmayan kadın” hakaretinin edilmesine, sesini
çıkaramayanların ülkesi Türkiye’de, cumhurbaşkanı adayı olmak isteyen Abdullah
Gül’ün bahçesine helikopterle genelkurmay başkanının indiği bir Türkiye’de,
kaybettiği her seçimi iki defa yaptırmayı adet edinmiş Erdoğan’ın
Türkiye’sinde, Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu, her türlü riski göze almış ve
parti kuracağım demiş, biz; alkışlamak yerine, başarılı olup olmayacağını tartışacağız
öyle mi?
Muhafazakar seçmeni hareket ettirmeye muvaffak olamayanlar;
“canları burunlarına gelmiş seçmenin”, “onurları ile oynanan seçmenin”,
İstanbul seçiminde İmamoğlu’nun 800.000 fark atmasını sağlamasını, kitleler
“bir gecede” CHP’li oldu şeklinde yorumlayanlar, yanılıyorlar.
CHP’nin, HDP ve tabanı ile belirli bir yaklaşım
gerçekleştirdiği doğru. Kılıçdaroğlu’nun; İYİ P ve Saadet Partisi ile anlamlı
bir işbirliği oluşturduğu da doğru ve çok güzel. Ancak hepimizin gördüğü gibi,
bu iktidar olunması için yeterli olmuyor. Bu tür denemeler başarılı olamadı.“Durumdan
memnun olmayan muhafazakar seçmenin” % 15’i hala Erdoğan’ın yanında. Kim
sökebilecek bu seçmeni Erdoğan’dan? Bir cevabınız var mı?
Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu için, kıyamet kadar negatif
söz söyleyebilirsiniz. Ama parti kurmayın, başaramazsınız diyemezsiniz. Zira sizler,
2011’den bu yana bu düzeni tersine çevirmeyi başaramamışsınız. 2015 yılından bu
yana, Türkiye’nin içerisine düştüğü ekonomik çöküşten dahi, yeni bir iktidar
çıkarabilmiş değilsiniz.
Türkiye’nin içerisine düştüğü bu “berbat” durumdan çıkış,
herkesin gayret göstermesi ile mümkün. “Kendi davamız” yerine “kamunun davası”
güdülmeli. Fatih’in, deniz savaşı taktiği gibi, eldeki küçük gemileri çoğaltmaktan
ve dev gemiye ayrı yönlerden, hep birlikte müdahale etmekten başka şans
gözükmüyor. Her teşebbüs değerli, her gayret vatanseverce.
Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu’nun yeni parti kurma
çalışmaları devam ediyor. Medyada yer alan kırıntı bilgilere göre; hem Babacan,
hem de Davutoğlu Ankara’da çalışma bürolarını yakında açıyorlar. Yani siyasi
oluşumlarını, bürokrasinin-devletin merkezine taşıyorlar.
Bu iyi haber, umalım medya ile ilgili bir girişimde de
bulunurlar.
Kılıçdaroğlu’nun siyaset mühendisliğinde, İmamoğlu; İstanbul
seçimleri sürecinde, “toplumsal yırtıklarımızdan” bir kısmını yapıştırmayı
başardı, şüphesiz. Bu çok iyi. Ancak Akşener’in belirttiği doğru bir ifade var.
“Erdoğan muhafazakar kitle ile aramıza bariyer oluşturuyor ve biz bu bariyeri
aşamıyoruz”. Bu sözü bir kenara yazın ve lütfen sıkça tekrarlayın.
İşte Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu, bu bariyeri aşmaya ve
toplumsal parçalanmışlığın “muhafazakar aksını yapıştırmaya” geliyor. Bu
toplumumuz ve demokrasimiz için çok önemli.
Zira bu başarılırsa, bir adım sonrası; “demokrasi”,
“kardeşlik”, “huzur”, “ekonomik sıçrama”, “kaliteli eğitim”, “hukuk”, “adalet”,
“eşitlik”, “medeniyet” demek olacak.
Siyasi görüşümüz, etnik kimliğimiz, dini inancımız,
mezhebimiz, meşrebimiz ne olursa olsun.
Her gayret muteber ve muhteremdir. Küçüğü büyüğü olmaz.
“Kilidi”, Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu çözecek.
Herkese onları alkışlamak düşer.
Yorumlar
Yorum Gönder
medya etigine aykiri yorumlar kabul edilmez