Kaşıkçı cinayeti ve yüksek siyaset

 

Bir cinayetten strateji üretilebilir mi?


Cemal Kaşıkçı, Suudi Arabistanlı gazeteci. Suud istihbaratında çalışmış, Afganistan’daki acar istihbaratçı-gazeteci.

Suud yönetimindeki aile ile fikir ayrılıkları sonucu, Eylül 2017'de Suudi Arabistan'dan kaçmış ve Muhammed bin Selman hakkında, eleştirel yazılar yayınlamış.

"Yemen'deki savaş İslam dünyasındaki liderliğimize zarar veriyor" demiş, Kaşıkçı.

İşte bu Cemal Kaşıkçı, 2 Ekim 2018 tarihinde feci bir cinayetle öldürüldü.

Suud sarayındaki, saray entrikalarından biri gibi görünüyor aslında. Ailelerin birbirlerine, hatta yeğenin amcaya-yeğenlerin birbirlerine, saray darbeleri yaptığı bir düzen işliyor krallıklarda.

Gerçekte, Kaşıkçı da bir saray entrikası sonucu mu hayatından oldu? Peki mesele bu kadar basit ise, neden ortalık ayağa kalktı?

İki sebebi var.

Birincisi; Suud kraliyet aileleri, hem ülke yönetimi konusunda, hem de uluslararası ilişkilerde, farklı görüşlere ve farklı ilişkilere sahipler. Kraliyet içindeki “aileler” farklı düşünüyorlar. “Ailelerin” arkasındaki güçler, farklı farklı. Zira, iktidarı kapabilmeleri için, her bir aile başka bir güce dayanmak-destek almak zorunda.

İkincisi ise; Suudi Arabistan’ın kendine biçtiği-biçeceği uluslararası rolün; etrafındaki pek çok ülkeyi ve Arap alemini ve de “küresel güçleri” yakından ilgilendiriyor olması.

İşte bu iki neden, saray içi bir entrika görüntüsü veren Kaşıkçı cinayetini, uluslararası bir boyuta çıkarıyor.

Peki, biz gelelim bu cinayetin Türkiye ile ilişkisine.

Türkiye istihbaratı bu cinayeti adım adım takip etti ve cinayetin ses kayıtlarını dahi elde etti. Ancak cinayeti “önlemedi”. Dikkat edin, “önlemedi” diyorum. İsteseydi önleyebilirdi. Sanki cinayet sonrası yapacaklarına odaklanmıştı, Türkiye.

Cinayet sonrası, Türkiye’nin; cinayetin Suud prensi Salman’ın direktifleri ile işlendiği ve ailenin cezalandırılması gerektiği yönündeki müthiş bir uluslararası çaba içine girmesi, benim en önemli dayanağım. Konunun BM’ye kadar gitmesini sağladı, Türkiye. Salman’ın “Suud İktidarından uzaklaştırılması çabasıydı” bütün yaptıklarının anlamı.

2015 yılından sonra Suriye’deki gelişmeler, Suriye’de İŞİD’in olağan üstü güçlenmesi ve Suriye’de yürütülen “küresel projenin istikamet değiştirip, Arap dünyasında Krallıkları devirmeyi de amaçlayan Kaide-İŞİD vari yapıların iktidar belirleme seviyesine ulaşmış olması”, Suudları ve dahi BAE’yi çok korkutmuş ve Suriye’de destekledikleri Türkiye’den, desteklerini çekmişlerdi.

Suud ve BAE’nin en önemli tehdit algılaması “Şii Silahlı İslam” iken, şimdi de “Sünni Silahlı İslam” tehdidi ile karşı karşıya kalıyorlardı.

Bu “Krallıkların yok oluşu” demekti. Krallıklar iki cephede savaşamaz, çökerdi.

İşte, Erdoğan’ın ve elbette yönetiminin, Suudların bu “hatalı adımdan alacakları” olacaktı, onlar da bu fırsatı vermişlerdi. O halde, bütün uluslararası çevrelerde konu şişirilmeli, Salman’a karşı bir cephe oluşturulmalıydı. Zira, bu iktidarın değiştirilmesi veya Suudların politik istikrarının bozulması, Türkiye’ye kazanç sağlardı.

BM Yargısız ve Keyfi İnfazlar birimi konuyu araştırdı ve raporunu yayınladı. Suud yönetiminin cinayette kesin sorumluluğu olduğunu, Prens Salman’ın emir verdiğine dair bir delil olmamakla birlikte, yönetiminin cinayeti durdurma imkanı varken, bu cinayeti durdurmayarak, cinayetten sorumlu konumda olduğunu belirledi ve daha ileri soruşturma talep etti.

İşte bu BM raporu, Türkiye’yi yeniden harekete geçirdi ve Salman’ın rolü konusunda daha ileri bir araştırma-soruşturma yaptırabilmenin çabasına yöneltti.

Bizim konumuz cinayet değil, cinayetin ardındaki uluslararası çekişme. İşte çekişmenin ipuçları

Suudi Arabistan’ın iki ana endişesi vardır.

Birincisi: İran’ın; Suudi Arabistan ve bölgedeki Şii nüfusu harekete geçirerek, tıpkı Yemen’de olduğu gibi, Suudi Arabistan’da yönetim değişikliği veya Suudi Arabistan’ın parçalanması ile sonuçlanacak bir girişiminin olması.

İkincisi ise; Sünni İslam anlayışının, özelde Müslüman Kardeşlerin, Suud devlet ideolojisi olan Wahabiliği ve Wahabi yönetimi ortadan kaldırması.

İşte Suudiler, hem İran konusunda, hem de Müslüman kardeşler konusunda, son derece temkinlidirler. Yönetimdeki kraliyet ailesinin tavrına göre bazen bu iki tehdit konusunda, konjonktürel yumuşamalar olabilmiştir, ama yumuşamalar hep konjonktürel kalmıştır.

Wahabilik, Suudi Arabistan’ın devlet mezhebidir. Wahabiler inancı, siyasetle ilgilenmeyi doğru bulmaz, o iş devletindir. Mısır’daki Mübarek’e karşı yapılan “halk ayaklanmasında” da görüldü bu özellikleri ve Wahabiler, Müslüman Kardeşleri siyasete ve devlet yönetmeye heveslerinden dolayı eleştirdiler. Müslüman kardeşler ise devlet yönetmeye ve başka devletlerde yönetim belirlemeye taliptirler. Bu nedenle “siyasal İslamcı” olarak da tanımlanırlar. İki görüş arasında adeta “kan uyuşmazlığı” vardır, denebilir.

Mısır’da Arap milliyetçiliği rüzgarı ile yükselen Nasır’ın döneminde, Müslüman Kardeşler zararlı bulundu ve bir darbe ile terörist olarak “damgalanarak”, Mısır’dan çıkmaları sağlandı. Mısır’ın Arap dünyasında liderliğe yükselişini dengelemek için, Suudi Arabistan (Kral Faysal) Müslüman Kardeşleri ülkesine kabul etti. Müslüman Kardeşler Suud toplumunu etkiledi ve Wahabi entelektüelini adeta aşılayarak, “Suudi Sahwa” hareketinin oluşmasına, siyaset ve dünya Müslümanlarının meseleleri ile ilgilenmeyi önemseyen “yarı Wahabi” bir Sünni hareket oluşmasına, neden oldular.

İşte; El Kaide, bu Sahwa hareketinin ortaya koyduğu melez bir anlayışın sonucu olarak, Dünya sahnesinde ortaya çıktı. Afganistan-Çeçenistan-Bosna-Kosova savaşlarında gördüğümüz savaşçı gruplar, bu anlayışın ürünleriydi. “Sünni Silahlı İslam hareketi”.

Dünyadaki bütün Sünni silahlı yapılar bu hareketin “türevleri” olarak, ortaya çıkmışlardır.

Suudi Arabistan yönetimindeki ailenin bu ekibe olumlu baktığı dönemlerde, söz konusu El kaide-Sahwa gibi gruplar ve onların operasyonları devletçe desteklendi. Ancak tehlikenin Suudi ülkesi içine de yönelebileceği görüldüğünde, bu yapılar illegal ilan edildi.

Kaşıkçı, Suudların işte bu ayrışma sürecinde, iktidarın “öbür tarafında kalanlardan” oldu. Yani El Kaide-Sahwa- Müslüman Kardeşler cenahında kaldı. Suudi devleti ise, zararsız siyasete bulaşmayan Wahabilik anlayışını tercih ediyordu.

Arap baharı ile, Müslüman Kardeşlerin, başta Mısır olmak üzere birçok ülkede, iktidara yürümesi, Suriye-Yemen gibi alanlarda silahlı gruplar olarak da ortaya çıkması, Suudileri daha da temkinli olmaya itti. Artık, “krallıklar bu tehlikeye karşı da temkinli olmalıydı”.

Müslüman Kardeşlere ve onun operasyonlarına-operatif güçlerine ise Türkiye ve Katar sahip çıktı. Müslüman Kardeşlerin, bütün operasyonlarının arkasında ve elbette bütün coğrafyalarda, bu iki ülke bulunuyordu, Balkanlar dahil.

Büyük Ortadoğu Projesi, bildiğiniz gibi, “küresel bir proje” olup, İslam Dünyasına da “demokrasi getirmenin, uzun vadeli istikrar getirmek demek olacağını da benimsemiş” bir projeydi. Bu Katar ve Türkiye’nin işini kolaylaştırıyordu.

Türkiye ve Katar’ın bu duruşu; bir anlamda “İslam Dünyasında Liderlik çekişmesini”, diğer anlamda da “kutuplaşmayı” getiriyordu.

İşte kader, Kaşıkçı’yı bu iki grup ülkenin arasında bir yere koyuvermişti. Suudlar açısından; Kaşıkçı sırlara sahipti ve susturulmalıydı. Ayrıca, Kaşıkçı, “Batı’da etkili bir kişilikti”. Yani tehditti.

Cinayet kaçınılmazdı. Cinayetten istifade etmek ve rakibi tuşa getirmek de.

Suud yönetimi cinayet nedeniyle çok zor duruma düştü. Ancak “uluslararası Pazar” hükmünü sürdü, pazarlıklar yapıldı. Suudlar; Trump’a milyarlarca dolarlık silah alım siparişleri verdi, İsrail ile stratejik işbirliği anlaşmasını yaptı, Filistin meselesinin İsrail için en iyi şartlarda çözümlenmesi için, İsrail’in yanında konumlandı, “Trump’ın İran seferi” için ön cephede görev aldı, vs.

Ama Suudlar elbette bu “kuyruk acısını” unutmayacaktı. Gün gelecek “hesabı” sorulacaktı.

Şimdi "hesap sorma zamanı" mı yoksa?

Türkiye’nin elinde ne mi kaldı? Bir cinayete tanık olmak.

Ama, "cinayet tanıklığı", sürdürülebilir bir “başarı” getirmedi Türkiye’ye.

Peki, siyasi cinayetten, stratejik bir sonuç elde edilebildi mi?

Stratejik sonuçlar, stratejik akıllarla elde edilebilir. Nerede o stratejik akıl?

Türkiye’nin yanına; Suudi Arabistan’la düşmanlık ve Suudilerle Suriye’de bile karşıtlığa dayanan sınırdaş olmak, kaldı.

Ha bir de; “Türkiye’nin içine düştüğü ekonomik krizin ve Batı finans kapılarının kapalılığının”, Türkiye’yi BAE’ne ve Suudi Arabistan’a muhtaç etmesi kaldı.

Şimdi bunu yaşıyoruz.

“Katillerden hesap soracağız"dan, cinayetin dosyasını Suudi Arabistan’a iade etmeye geldik.

Düşünün “cinayet dosyasını”, “katilin ülkesindeki mahkemeye emanet” Kaşıkçı dosyası.

Buna da “yüksek siyaset” demiyorlar mı?

Bir Azeri deyişi ile kapatalım. “Utanmırsan oynamaya ne var”…

Yorumlar

  1. Merhaba,
    Twitter da beni neden engellediniz, anlamış değilim. Twitinize yaptığım yorum şahsınıza değil, paylaştığınız konuya yönelik İngiltereye idi. Umarım bu yanlış anlamayı düzeltir ve beğenerek okuduğum yorumlarınızı takip etmeme izin verirsiniz.
    Saygılarımla
    @beniboylebil

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. hesabınızı kontrol ettim, ben sizin hesabınızı bloklamamışım, isterseniz link gönderin..
      Ama hesabınız açık gözüküyor...

      Sil
    2. Slm. Engellediğiniz Twitter hesabım ... https://twitter.com/BeniBoyleBill

      Sil
  2. Aydınlatıcı bir yazı olmuş. Adelina Hanım, Pakistan'daki gelişmeler ile ilgili de bir yazı yazacak mısınız?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. okuduğunuz için teşekkür ederim.. gayret edelim...

      Sil
  3. Ufuk açıcı güzel bir yazı, emeğinize sağlık.

    YanıtlaSil
  4. Adelina Hanım, Her zamanki gibi araştırmacılığınızı, olayları analiz yeteneğinizi ve kalem ustalığınızı konuşturmuşsunuz. Sizin yazınızı okuyana kadar bilmiyordum, Suudi Kraliyet Ailesi ve Kaşıkçı olayının bu yönlerini ilk kez sizin yazınız ile öğrendim. Ocak Medya'da tekrar yazmaya başlayacağınız günleri, yazılarınızı dört gözle bekliyorum. Hele ki Türkiye'de sistem değişikliğinin ortaya konduğu şu son CB ve MV seçimlerinin ayak seslerinin geldiği bu günlerde. Allah aklınıza, kaleminize güç kuvvet versin.

    YanıtlaSil
  5. Olaylara farkli bakış açıniz ve yorumlama yeteniginiz sizi farkli kiliyor

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

medya etigine aykiri yorumlar kabul edilmez