Sol iktidara mı yürüyor? CHP kurultayı 1

Sol iktidara mı yürüyor? Mümkün mü? Ama nasıl?
(CHP Kurultayı-1)

CHP hem çok rahat, hem tedirgin. Hafta sonu “Kurultay” yapıyor.

Kurultay’da sürpriz gözükmüyor. Ama “ülke iktidarına talip olmak” hedefi, beraberinde “Nasıl?” sorusunu gündeme taşıyor.

Genel başkan olmak kolay, ama iktidar olmak? Kılıçdaroğlu'nun cevaplaması gereken soru bu.

Mayıs 2010’da, “Baykal’ın kaset olayı” sonrası, oy birliği ile CHP genel başkanlığına seçilen Kılıçdaroğlu, 10 yıldır genel başkan.

Kılıçdaroğlu yeniden aday. Seçilecek. Dişe dokunur başka aday da yok.

Kılıçdaroğlu'nu anlayabilmek için, Türk siyaseti içinde CHP ve sol serüvenine kabaca bir bakmak gerek.

Mustafa Kemal, CHP’nin ilk genel başkanı. Sonra İsmet İnönü. Daha sonra güçlü kişilikler olarak, Ecevit ve Baykal’ı görüyoruz.

Mustafa Kemal ve İsmet İnönü; aslında “yeni devleti kuran partinin” genel başkanları. İmparatorluk sonrası, “yeni devlet-yeni toplum” mühendisliğinin iki önemli kimliği.

İkisi de; toplumdan hem destek görmüş, hem direnç. Bu elbette anlaşılabilir. Yeni, hep direnç görür. Ancak, “din ve kültür alanında değişim yapma isteği” ile “imparatorluk kimliğine karşıtlık”, toplumun önemli bir kesiminden, uzun bir süre, direnç görmüş. İsyanlar bile olur.

O yıllarda oluşan bu gerilim alanı, Türkiye siyasetinin 1990’lara kadar temel dinamiklerini, temel fay hatlarını oluşturdu.

Toplum ikiye bölündü. Demokratlar-Halkçılar. Menderesçiler-İnönücüler. % 60-70 sağ, % 30-40 sol denklemi de böylece şekillendi.

Başlangıçta, “kurucu kadrolar” olarak konumlanan, Mustafa Kemal-İsmet İnönü çizgisindeki CHP; batılı hayat tarzına uygun yeni toplumu, otokrat bir anlayışla şekillendirmeyi tercih etmiştir.

CHP’nin yeni topluma uygun gördüğü “batılı hayat tarzı” anlayışı ve İmparatorluğun çöküşünün ve geri kalmışlığının nedenini, din olarak görmesi, toplumun da CHP’yi “dine ve ecdada karşı” olarak 

algılamasına neden olmuştur. Toplumun dönüşmesi zaman istiyordu.

İnönü; eğitim ve sanayi alanında birçok atılımlar yapmış olsa da, 2. Dünya savaşının gerektirdiği, askeri hazırlıklar, İnönü hükümetinin, kaynaklarını askeri harcamaya yöneltmesine neden olmuş, yokluklar ve karneler, bu dönemin simgesi ve silinmeyen toplumsal hafızası haline gelmiştir.

Anlayacağınız; CHP’nin “dine-ecdada karşı, halktan kopuk-despot” imajının yanına, “yokluk ve karne” imajı da eklenmiştir.

Demokrat Parti iktidarının, 1960 darbesiyle yıkılması, Menderes’in sudan gerekçelerle asılması, CHP’nin imajını daha da kötü etkilemiştir.

“Darbenin ardında İnönü vardı” ve “masum insanlar asıldı” algısı, "CHP artı Ordu, eşittir iktidar", kanaatini ortaya çıkartmış ve CHP darbeci bir siyasi hareket olarak suçlanmıştır.

“Dine-ecdada karşı, halktan kopuk-despot, yokluk ve karne, darbeci”.

Daha sonraki yıllarda, toplumdaki değişimler nedeniyle, CHP Ecevit ile birlikte “demokratik sol” kavramını benimseyip, kendini siyaseten “solda” konumlandırmış.

Bu CHP’nin; “anarşist-komünist” gibi yaftalarla, suçlanmasına neden olmuş.

Türkiye toplumunun, geçirdiği sosyolojik dönüşüm ve devletin “Kürt meselesini” çözemeyişi, Kürtlerin milliyetçileşmesine ve Kürt siyasi hareketlerinin doğuşuna yol açmıştır.

Alpaslan Türkeş’le; “Komünizme karşı konumlanmış olarak” siyaset sahnesine giren “Türk milliyetçiliği”, Kürt siyasi hareketinin doğuşuna bağlı olarak, “Kürtçülüğe karşı da rol üslenmiştir”.

1970-80’e kadar, merkez partilerde yer alan; Türk ve Kürt milliyetçileri ile dindar-muhafazakar kitle, “kendi adreslerinde” konumlanmayı tercih eder hale gelmiştir.

Bu, hem merkez sağda, hem de merkez solda, “merkezden kenarlara kaçışın” belirginleştiği ve merkezler tarafından karşılanamayan toplumsal taleplerin, kenarlarda “siyaset yığınağı” yaptığı dönem olmuştur.

Biliyorsunuz, SHP CHP’nin devamı idi. SHP; Ekim 1991’de yapılan seçimlerde, Kürtlerin siyasal oluşumu olan HEP ile ittifak yaptı. HEP’liler SHP listelerinden seçime girdiler.

Bu CHP açısından yeni bir sıkıntıyı daha ortaya çıkarttı.

Bu günlerde yaşadığımız, HDP ile “görünür işbirliği ve koalisyon yapılamamasının”, psikolojik kodlarının oluştuğu süreç böyle başlamış oldu.

CHP’nin sıfatları arasına “Kürtçülük- teröristlik” de eklendi.

“Dinsiz, ecdat düşmanı, darbeci, yokluk ve karne, komünist-anarşist, Kürtçü”.

Velhasıl sıradan insanların oy vermesi hayli zor bir CHP imajı oluştu.

Türkiye’nin çok partili sisteme geçtiği 1946 seçimleri ve sonrasına bakacak olursak, CHP oylarının sürekli düşüş trendinde olduğunu görürüz.

CHP’ye oy veren kitlelerin, yani refah toplumu seviyesine ulaşmış kesimlerin, “düşük doğum oranı”, CHP’ye oy veren kitleyi oransal olarak düşürmektedir. Aksine, Kürtlerin “doğum oranlarının ortalamanın 3 katı olması” Kürt siyasal hareketinin oylarını, artırmaktadır.

CHP seçmeninin sayısal azalışına ilaveten, CHP hakkında, yıllar içinde toplumda oluşmuş, yukarıda açıklamaya çalıştığım; “dinsiz, ecdat düşmanı, darbeci, yokluk ve karne, komünist-anarşist, Kürtçü-terörist”, gibi yaftalamalar-algılar, CHP’nin toplumun diğer katmanlarından oy alamamasında, çok büyük etki oluşturmuştur.

CHP sadece Ecevit döneminde bir kez bir rüzgar yakalamıştır. Sola açılan CHP; Ecevit’in “Karaoğlan” ve Kıbrıs Fatihi” imajlarının desteğinde, 1977 seçimlerinde % 41,4 oy alarak, tarihi zirveyi görmüştür.

Ecevit, bu toplumsal rüzgara rağmen, Türkiye’yi iyi idare edememiştir. Enflasyon % 100’lere tırmanmış, yokluk ve kuyruklar alay konusu olmuştur.

O dönemin Enerji bakanı olan Baykal’ın sayesinde, CHP imajına; kuyruklar ve yoklukları da ilave edilmiştir.

Böylece; “dinsiz, ecdat düşmanı, darbeci, yokluk ve karne, komünist-anarşist, Kürtçü-terörist, kuyruklar-yokluklar” algısı, CHP’yi daha da aşağılara çekecektir.

Daha sonra, Ecevit, CHP ile yolları ayırdı. CHP ve DSP olarak ikiye ayrılan “merkez sol” iktidar şansını böylece tamamen kaybetti.

Abdullah Öcalan’ın yakalanması meselesi dahi, oyları yükseltmedi ve DSP, 1999’da Ecevit’le % 22,19’a ancak ulaşabildi. Sonra 3’lü koalisyon, 2001 ekonomik krizi ve AKP rüzgarının fırtına gibi estiği yıllar.

Artık, iktidarın sola kapalı olduğu yıllar gelmişti.

Sonra malum kaset hadisesi.

İşte Kılıçdaroğlu, toplumsal imajı ve kabulü böyle olan bir CHP’nin başına genel başkan oldu Mayıs 2010 tarihinde.

Peki o, öncelikle ne yapmalıydı?

Cevabı zor soru değil mi?

Şimdilik burada keselim. Gelecek yazıda, Kılıçdaroğlu serüvenini analiz edelim.

Kılıçdaroğlu, nasıl bir siyaset stratejisi izledi, “pısırık mıydı?”, “strateji dehası mıydı?” anlamaya çalışalım.

Bakalım “sol” için iktidar şansı yeniden doğdu mu?

Doğduysa, nasıl olabilir?

Görelim.



Yorumlar

  1. Adelina Hanım, CHP'nin aşama aşama "dinsiz, ecdat düşmanı, darbeci, yokluk ve karne, komünist-anarşist, Kürtçü-terörist, kuyruklar-yokluklar” algısını kazanmasını enfes analiz etmişsiniz. Tebrikler.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

medya etigine aykiri yorumlar kabul edilmez